12 Şubat 2014 Çarşamba

Floransa - Siena - Bologna 2014 Yılbaşı 2. KISIM

1. Kısıma dönmek için tıklayınız

3. Gün

Sabah erken kalkıp ilk istikamet Academia'ya varıyoruz. Academia gerçekten de küçük bir müze, aslında tam anlamıyla eskiden Piazza della Signoria'da duran ünlü Michelangelo heykeli Davud'un sergilenmesi için kurulmuş.

Açıkçası, insanların karşısına sandalye atıp saatlerce izlediği bu heykel adına başlıbaşına bir müze kurulması şaşırtıcı değil. Dev heykel, insanı tuhaf bir etkiye alıyor. Gözünüzü alamıyorsunuz. Özellikle heykelin üzerindeki damar ve deri dokusu çalışmaları bunun bir şaheser olduğunu kanıtlar nitelikte...

Accademia kısa sürünce hızımızı alamayıp Palazzo Pitti'ye yani yeni saraya doğru yola çıkıyoruz. Ponte Vecchio'dan geçerken kanocuların nehirde keyifle kürek çektiğğini görüyoruz.





Oyalana oyalana, sokaklarda geze göre öğlen saatlerinde varıyoruz Palazzo Pitti'ye...



Yarım saatten fazla sıra bekleyeceğimizi farkedince Bengi sıra beklerken 2 tane koca dilim pizza açlığımızı bastırsın diye birkaç dakika yürüyüş mesafesindeki pizzacıdan 2 koca dilim pizza alıyorum. (dilimi 2,50 €)



Palazzo Pitti devasa bir yapı. Tamamını gezmeye karar verirseniz bir günü sabahtan akşama kadar geçirirseniz belki başarabilirsiniz. Biz kişi başı 13 €'ya iç kısımları içeren bir programın biletini aldık.

Son derece görkemli ve gösterişli bir saray Palazzo Pitti. Gezilmesi gereken bir yapı. Özellikle geniş yemek salonları ve birbirine bağlı sıra sıra kimi yatak odası olan salonlar çok gösterişli.

Pitti'nin sahip olduğu geniş bahçelerin zaten yeşille iç içe olan şehre ayrıca oksijen pompaladığını da belirtmek lazım. Biz de temiz havayı ve tepeye asılan şemsiyeleri takip ederek Via Romana üzerinde bir yürüyüş yaptık.




Ne var ki günlerden pazar olduğu için pek çok dükkan kapalıydı. Gezi Parkı direnişi ve Büyük Lebowski burada da karşımıza çıktı. (:




Uzun sayılabilecek bir yürüyüşten sonra akşam üstü dinlenmesi için otele döndük. Hep söylerim, dünyada müze gezmek kadar yorucu olay azdır.

Akşam yemeği için çok övülen Osteria Vecchio Vicolo'ya gidelim dedik ama tıka basa doluydu. Oradan öğlen Pitti dönüşü gözümüze çarpan ve bol restoran bulunduran sokaklardan birine yöneldik. Yer bulabildiğimiz Ristorante Toto'ya oturduk.

Baştakli klasik bruschettalarımız adına yakışır biçimde lezzetliydi. Adeta 1 kilosunun kıyıldığı leziz taze domatesler ön plana çıkıyordu.




Her ne kadar Toto'nun tüm pişirme yükünü çeken şefimiz arkada Floransa biftekleriyle şovunu yapsa da ben bu sefer lazanya söyledim, Bengi de porchini soslu gnocchi.





Benim çok sevdiğim, bir çeşit patates makarnası olan gnocchi burada oldukça standarttı. Benim lazanyam ise fırın güvecinde pişirilmiş, müthiş sıcak ve oldukça lezzetliydi. Yanında ben yarım litre kadar şarap içtim, Bengi ise bu sefer tercihini biradan yana kullandı. Yemeği limonlu sorbe ve tiramisu ile sonlandırdık.




Bu arada şunu söylemem lazım, en standart tiramisuları bile burada "benim" diyen tiramisucunun ürününe beş basar. Burada 40 € civarı bir hesap ödedikten sonra sokaklara daldık yeniden. Bir kiliseden gelen kilise orgunun peşine takılarak içeri daldık. Oldukça yüksek sesle ve tüyleri diken diken eden bir yapısı var.



Burada biraz vakit geçirdikten sonra bizim otelin sokağında bulunan The Lion's Fountain'a uğradık.




Burası da tahmin edebileceğiniz üzere bir pub. Sonrası tabii ki Hotel Bavaria.

4. Gün

Bugün kahvaltı sonrası rotamızı Siena'ya çevirdik. Siena'ya trenle de gidebilirsiniz ancak tren şehir merkezinin biraz dışında bıraktığından hemen herkes otobüsü tercih ediyor. Otobüs garı tren istasyonunun meydana bakan kısmının sağ çaprazında arada yer alıyor. Bulunması biraz zor olduğu için meydanda birilerine sorup yönelmenizi öneririm.

Busitalia'da biletler aynı gün alınıyor. Siena'ya "Rapida" yani hızlı ve direkt seferlerle gidiş yaklaşık 1 buçuk saat sürüyor ve yaklaşık 8 Euro'luk bir maliyeti var. Şehrin merkezinde indirdiği için oldukça avantajlı ancak bizim otobüs firmalarımızdaki kalitenin çeyreği Busitalia'da yok. Burada da otobüsün içinde biletinizi makineye okutup işletiyorsunuz ve tangır tungur eski otobüslerde hız yapan şoförlerle ulaşıyorsunuz Siena'ya.

SIENA

Siena tepesi, yokuşu bol bir şehir olarak göze çarpıyor. Oldukça ufak ve eski kısmı ortaçağ izlerini taşıyan yeşillikler içindeki bir şehir. İner inmez bir alt geçitte bulunan ofisten dönüş biletlerimizi alıyor ve 5 dakikalık yürüyüşle şehir meydanına varıyoruz.



Piazza il Campo adlı tarihi ve eğimli meydanı, geleneksel olarak yazın yapılan ve Palio de Siena adını verilen ortaçağdan beri süregelen tehlikeli at yarışında karnaval havasını yaşıyor.




Meydana bakan kulesiyle Tower of Mangia ve Mangia Müzesi yine gezmek için güzel bir alternatif. Yalnız kule merdivenlerine girerken üstünüzde ek bir çanta vb. bir şey olmamasını sıkışma tehlikesini önlemek adına yanınıza almamanızı istiyorlar. Ne var ki bu çantalar için bir emanet / kasa mekanizması da yok. Dolayısıyla çıkmadık.

Biz de onun yerine kırmızı ve ortaçağ kokulu Siena sokakların dalıyoruz. Doğayla iç içe bol yokuşlu bu şehir oldukça huzurlu ve sakin bir karaktere sahip.







Sokaklara dala çıka Siena'nın bir numaralı restoranı La Taverna di San Giuseppe'de alıyoruz soluğu.

Burası sadece Siena'nın değil, benim bütün İtalya'da yediğim en güzel yemek deneyimlerinden birini sağlıyor bize.

Mahzenden bozma bu taverna öğlen saatlerinde bile oldukça dolu.

Bengi gezide ilk defa et tercihinde bulunarak bonfile rica ediyor. Yalnız benim gibi eti pembe sevmeyen Bengi garsona etin iyi pişmesi için uyarıda bulunuyor. Benim tercihim ise bu defa adamakıllı yerim düşüncesiyle ragu soslu papardelle... Öncesinde fesleğen soslu püre ve şarküteri tabağı geliyor. Yanında da 1 litre kırmızı şarap.




Özellikle kendi ikramları olan fesleğen soslu püre nefis. Şarküteri tabağının özellikle peynirleri son derece lezzetli.

Bengi bonfilesine bayılıyor. Tam istediği şekilde pişmiş ve son derece lezzetli. Tüm Toskana bölgesinin ünlü et lezzetine uygun.

 Benim papardellem ise olağanüstü. Taptaze makarna, sosu ve etiyle tek kelimeyle nefis. Gideli aylar olmasına rağmen şimdi yazarken bile ağzımın suyu aktı.



Çok hoş bir karışık sebze tabağıyla birlikte indiriyoruz bunları mideye.

Arkasından gelen tiramisu ve Siena bölgesinin yerel tatlısı panforte de tek kelimeyle nefis.




Tiramisu için zaten söylenecek hiçbir şey yok. Panforte ise bir nevi "uçak yakıtı." Özel kekinin içinde fındık, tarçın vb. malzemelerle ağzınıza atar atmaz gözünüzü açıyor.

Mutlaka tatmanızı öneririrm. Floransa'da da paketli şekilde hediyelik olarak satılıyor.



Burada aşağı yukarı 60 €'luk hesabımızın sonrasında yüzümüze gülümsemeyle Siena Katedrali'ne doğru yola çıkıyoruz. Siena Katedrali'ne giriş ücretsiz. Ancak içindeki diğer alanlara giriş için 8 € gibi bir cüret ödemeniz gerekiyor. Biz panoramik görüntüyü de göreceğimiz şekilde paketi satın aldık.

Katedral gerçekten göz alıcı. Dışarısındaki ihtişamı içindeki siyah beyaz mermerlerle de perçinlemiş.




Takımı Siena da rengini buradan alıyor belki de. Yeri gelmişken dostum Umut Dülger'e Siena kaşkolu aradım fellik fellik ama bir türlü bulamadım. Koca şehirde Siena atkısı yoktu maalesef.




Katedral gezimiz sonrası Siena panoraması için Panorama del Facciatone'de sıramızı beklemeye başlıyoruz. İçindeki müzenin son katından 131 merdiven daha tırmanarak ulaşılabilen bu alana 25'er kişilik gruplarla çıkılabiliyor. Yaklaşık 45 dakikalık bir beklemenin ardından güneş de batmadan kızıl Siena manzarasının tadını çıkarıyoruz.





Facciatone'den inip müzenin geri kalan kısmını da gezdikten sonra dönüş yolculuğumuzun başlayacağı meydana dönüp yine eski otobüsümüze biniyoruz. Nitekim 30. dakikada otobüsümüz arızalanınca başka bir otobüse geçip yolu tamamlıyoruz.

Otele dönüp üstümüzü başımızı değiştirdikten sonra Palazzo Pitti'de dağıtılan bir el ilanı üzerine bir kilisede gerçekleşecek olan operaya doğru yol aldık.




Bir japon tenor bir piyanist ve bir japon kadın soprano ile ünlü operalardan kısımlar söylediler. Özellikle Japon tenor çok başarılıydı ama kadın sanatçı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Operayı ezbere takip eden bazı lokal İtalyanlar genel olarak mutsuz ayrıldılar performanstan. Gösteri sonrası kalabalık koltuklardan kalkarken piyanoya gidip bir klasik müzik parçası çalan kadının ise çalmasına izin vermedi görevliler. Tam CeHaPe zihniyeti ;) Bırakın çalsın kadın. Kalkınca ayağa kalkmış olan ve durup bekleyen sanatseverler de piyano çalan kadını alkışladı.

Biz de karnımız aç bir şekilde yola koyulduk. Saat geç olduğu için osteria ve tarttorialar bizi almadılar. Bir barda (İtalyanların barları içinde sandviç vb. yiyecekler bulunduran şeffaf reyonlar) pek de bizi açmayan sandviçler yedik.

Ardından puba uğrayıp otele dönüş yaptık.

3. Kısıma devam etmek için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder