25 Nisan 2015 Cumartesi

SAFRANBOLU GEZİSİNDEN NOTLAR - NİSAN 2015





Gezimanya ile Safranbolu Belediyesi'nin ortaklaşa organizasyonuyla yıllar önce bir kez kısa süreliğine görme imkanı bulduğum Safranbolu sokaklarına yeniden kavuştum.
Gitmeden önce çoğu kişinin düşüncelerine sahiptim Safranbolu hakkında. Güzel evler, güzel sokaklar... Şirindir işte ama o kadar?

Bu gezi sayesinde Safranbolu'nun yalnızca güzel evler ve sokaklardan ibaret bir tarihi şehir değil; tarihin nefes aldığı, evlerin kendine ait hikayelerle canlandığı, yanı başında bulunan kanyonları, mağaraları ve eşsiz doğal güzellikleriyle bir iki kelimeyle özetlenebilecek bir yerden çok daha fazlası olduğunu anladım.

"Bir iki kelmeyle özetlemek" yerine her şeyin başladığı yere; Gezimanya ofisine dönelim isterseniz...

10 Nisan 2015 Cuma

Yolculuk saati yaklaştığında Gezimanya ofisi iyiden iyiye kalabalıklaşmış, sehpalardaki tatlılar ve tuzlular azalmış; önceden tanışmayanlar arasındaki buzlar oksijenin de gittikçe azalmasıyla hızla erimeye başlamıştı.

Aracımız geldiğinde İstanbul'un henüz insanı delirtmeyen trafiğine dalıp Safranbolu yollarına savurduk kendimizi. Bolu Dağı'na yakın İsmail'in Yeri'nde verdiğimiz mola sonrasında önceleri dağların zirvelerinde gördüğümüz karlar sırasıyla ağaçlara, çatılara ve çimenlere sirayet edince nisan ortasında kar yağışı görür müyüz acaba soruları sardı akılları. Nitekim kar aceleyle cama vururken tüm kafilede şaşkınlıkla sarılı bir gülümseme vardı.




Neyse ki Safranbolu'ya yaklaştıkça kar yerini yeniden yeşil bitki örtüsüne bıraktı. Bir engel olmadan doya doya gezme imkanı sağlıyordu bu doğal olarak bize.
Safranbolu evleriyle çevrili sokaklara hava kararırken girdik ve kalacağımız Cinci Han'ın görkemli kapısından birer birer içeri süzüldük.

Cinci Han



Cinci Han; tüm Safranbolu'nun en görkemli yapılarından biri. Evet Safranbolu sokakları zaten insanı farklı bir zamana doğru savuruyor; ama bir de Cinci Han gibi kapılarıyla, tepedeki kuleden manzarasıyla, avludaki tarihi havuzuyla sizi tamamen avucuna alan bir yer oldu mu atmosfere kendinizi kaptırmanız daha da kolaylaşıyor. Burası zamanında bir kervansaraymış; hem de oldukça büyük bir tanesi... Safranbolu için kilit bir isim olan Cinci Hoca'nın zamanında hamamla birlikte yaptırdığı oldukça önemli bir yer. Kervansaraylık zamanında atmışın üzerinde odasıyla kervanlara yuva görevi gören bu kale tipli özel yerde sabah kervanlar şadırvanın orada toplanır; Han Ağası'nın "herkesin malının yerinde olup olmadığına" dair soruları ve sorgulamalarının ardından büyük kapıların açılmasıyla yollara düşerlermiş.

Biz de bu tarihi yapının çatısı altında konaklamanın keyfini yaşayacağız.
Odalar hana vardığımızda hazır bekliyor; ancak akşam yemeği sevdasıyla karınlarımızı doyurma amacındayız. Dörtlü ayrılan masalarda Gezgin Çift Orkun ile Neslihan ve Gezi Tozu olarak tanıdığımız Burcu ile aynı masaya düşüyorum. Çok tatlı insanlar olduklarından sohbet de doğal olarak eğlenceli.




Yemekte Cinci Han bize ezogelin çorbası, tavuk kanat ve Kemalpaşa tatlısı ikram ediyor.  Yoldan sonra sıcak çorba iyi geldi diyebilirim.

Oda arkadaşım Gezimanya'nın cefakarlarından Onurcan; odada genelde işiyle meşgul olmaktan ilk akşamdaki boş zamanı çok verimli değerlendiremedi.

Handa birkaç fotoğraf çektikten sonra manzaranın tadını çıkarmak adına hanın içindeki kuleye yöneliyorum.  Sarı-turuncu renkler hakim Safranbolu sokaklarına.




Özgür'le Hıdırlık Tepesi'ne de çıkıp orada da biraz çekim yaptıktan sonra hana yeniden dönüyoruz. Yan odamızda kalan Özgür, Erdem Gürses'i uyandırmakta güçlük çekiyor ama ben odada halen çalışmakta olan Onurcan'ı ayakta ve görevde buluyorum (: Erdem meğer odada değilmiş; telefonu içerdeymiş sadece ;)

11 Nisan 2015 Cumartesi

Odanın perdesini açmadan gündüz olduğunu pek anlayamıyorsunuz; ışık sızmıyor odaya. Ben uyanıp giyinmeye başlayınca Onurcan "gece gece" nereye gittiğimi merak ediyor. "Sabah 9 oldu olm" diyince şaşkınlıkla uyanıyor o da. 09:30'da Bulak Mencilis Mağarası'na hareket etmemiz gerekiyor.

Açık büfe kahvaltıdan faydalanıp aracımızla mağaraya yol alıyoruz.

Bulak Mencilis Mağarası



Uzaktan gelen su sesi, kuş cıvıltıları, hafif rüzgar esintileri... Mağaraya doğru yönelirken doğanın kucağında olmanın verdiği huzur kaplıyor içimi...




Basamaklardan çıktıkça hem manzara güzelleşiyor hem de mutluluk artıyor.
6 km'lik uzunluğuyla Türkiye'nin 4. büyük mağarası aslında Bulak Mencilis Mağarası'nın ancak henüz 400 metresi ziyarete açık. Geri kalan alanda ilerleyen bir yer altı nehri ve daha pek çok güzellik var; ne var ki oraya henüz profesyoneller özel izinle girebiliyorlar. Safranbolu'nun önemli su kaynaklarından biri burası...





Yaz - kış 15 derece sıcaklıktaki mağara sarkıt ve dikitleriyle bir göz festivali yaşatıyor bizlere adeta... Son derece etkileyici. Harika fotoğraflar ve anılarla ayrılıyoruz buradan. Bana göre Safranbolu'ya gelen herkesin kesinlikle görmesi gereken bir yer. Özel şirketlerin transferleri dışında Eski Çarşı'dan da ulaşım sağlandığını öğrendik. Zaten merkeze oldukça yakın.
Mağara çıkışında merdivenlerde çay içip bir şeyler atıştırabileceğiniz hoş bir alan da var. Soluklanıp doğanın tadını çıkarmak için bire bir.






Yeni hedef:

Kristal Teras, İnce Köprü Su Kemeri ve Tokatlı Kanyonu




Tokatlı Kanyonu ilk görüşte aşık olacağınız bir yer. Ben adını duymuştum ama bir kez açıp fotoğrafına bile bakmamış olmam gerçekten ayıp olmuş. Tüm gezide en çok büyülendiğim yer bu kanyon olabilir.

Kanyonun üzerinde kırılmayan camla yapılmış Kristal Teras; farklı bir deneyim yaşatıyor. Hem kanyona tepeden bakma şansını yakalıyorsunuz hem de ayaklarınızın altında, camın hemen altında sonsuz uzanan uçurumu görüyorsunuz. Taban kristal "buğusuna" sahip yani had safhada bir yükseklik korkunuz yoksa eğleneceğinizden eminim.




Burayı ziyaret ettikten sonra birkaç yüz metre ilerdeki 17.yüzyıldan kalma tarihi İncekaya Su Kemeri'nin hemen yanından kanyon yolculuğuna başlıyoruz.



Özellikle ilk kilometresinin hemen her adımında farklı bir manzara sunan Tokatlı Kanyonu, doğayı sevenler için Safranbolu'ya gelmek adına başlıbaşına bir sebep bir sebep oluşturuyor bence. Kayaların yapıları, suyun her alanda değişen rengi, yeşilin güzelliği hem dinlendirici hem de heyecan verici bir atmosfere sahip.




Kanyonun içinde atla gezinti ve faklı aktiviteler mevcut. Özellikle ilk kilometredeki düzen tüm kanyona zamanla yansıtılabilirse yürümesi çok daha keyifli bir kanyon ortaya çıkacaktır. Bir kez daha Safranbolu'ya geldiğimde kanyona yeniden uğrayıp su sesi eşliğinde yürüyüş yapacağımı garanti edebilirim.




İstemeye istemeye terk ediyorum kanyonu desem yeridir.  

Ancak sırada Safranbolu Kültür ve Eğitim Merkezi'nde (SAKEM) ikram edilen öğle yemeği var ve karnımız da acıktı doğrusu. Safranbolu Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Bilicioğlu da nazik ziyaretiyle bu hoş yemeği renklendiriyor.

SAKEM'deki hanımların elinden çıkma yemekte kıymalı tarhana çorbası, pilav, börek, köfte ve cevizli ev baklavası var. Kıymalı tarhana çorbası bu yemekte başı çeken tat. İstanbul'da kıymalı tarhana çorbası yapma adeti kayboldu desek yeridir.

SAKEM'de kadın ağırlıklı katılımlarla ebru atölyeleri, resim atölyeleri, belgesel gösterimleri ve mesleki eğitim kursları düzenleniyor. Birden çok şubesi olan bu merkezler sosyal hayata ciddi manada katkı yapmış vaziyette.

Buradaki çalışmaları daha incelemek isterdik ama programımız doludizgin! Günün en eğlenceli anlarından biri için yeniden Eski Çarşı'ya doğru yol alıyoruz:

Golf Arabalarıyla Safranbolu Turu



Yunanistan'da ve bazı Avrupa ülkelerinde mini trenlerle şehir turu attırılır ama genelde uyduruktur bu turlar. 5-10 dakika sürer; bir şeye benzemez, şöyle bir çember çizip aynı yere dönersin. Açıkçası programda gördüğümde böyle bir şey olmasından korkuyordum ama ciddi bir zaman da ayrılmıştı. Korkularım yersiz çıktı.

Batuta Turizm'in yaptığı golf arabası turları gerek şehrin tarihi, gerek Safranbolu evleri gerekse doğal güzellikleri konusunda önemli bilgiler içeriyor. Daracık sokaklar ve köprülerden geçmenin keyfi bir yana; rehberimiz Timur Bey'in anlatımı da ayrıca renkli ve eğlenceli.



Cinci Hoca'nın maceraları, evlerin özellikleri, binek taşları, sokak aralıklarının farklı olmasındaki sırlar, çeşmelerdeki semboller, farklı kayaç yapılar, kanyonlar, köprüler, camiler, eski tabakhane ve Taş Değirmen gibi şehre dair pek çok detay, bilgi ve yeri bu tur sayesinde öğrenebilirsiniz.

Özgür'ün ve Kemal Kaya'nın çekimleri uzayınca biz de genişletilmiş bir tur yapıyoruz; hatta bizden sonraki ekiplerle neredeyse arka arkaya bitiriyoruz turları.



Boncuk Arasta Kahvesi 1661



Tur sonrası soluğu Arasta Kahvesi'nde alıyoruz. Ünlü Safranbolu lokumu ve közde kahve buranın olmazsa olmazları. Küçük bir Tahmis Kahvesi havası var burada. Hemen herkesin soluklanıp şehrin tadını çıkarma yeri.  "Arasta" aslında aynı işi yapan esnafın yanyana bulunduğu çarşılara verilen isim ancak burada kahveden hediyelik eşyaya, oymalardan kilime kadar pek çok şey bulmak mümkün.



Kahvelerden sonra birkaç saat boş zamanımız var. Erdem'le çarşıda bir müddet turlayıp alışveriş yaptıktan sonra ben boş zamana da daha fazla lezzet sığdırmak için önde fırından sıcak simit alıyorum.



Safranbolu simidi ekmek tadında bir simit. Susamsız. Sıcakken hatur hutur gidiyor. Odun fırınında pişiyor çoğu zaman.

Simit iştah açınca soluğu Kadıoğlu'nda alıyorum. 


Kadıoğlu

Ahşap dekorasyonu rahat bir ortam sunuyor. Duvarda bolca resim ve ünlülerden notlar var. Bu durum beklentiyi biraz yükseltiyor doğrusu. Sıcak pideyle buralarda alışık olunan tereyağ ve bal geliyor yemek öncesi. Bayıla bayıla dalıyorum tabii... Bakırda gelen açık ayran da lezzetli. Ancak kuzu tandırdan beklediğimi alamadım desem yeridir. Lezzetsiz değildi bütünüyle ama fazlasıyla standarttı. Özellikle tavsiye edilecek bir tat değil.




Buradan çıkıp çarşıda biraz daha dolaştıktan sonra buluşma saati için Cinci Han'a gidiyorum. Tüm gezinin en nefis yemeğini yemek için Kazan Ocağı'na davetliyiz.

Kazan Ocağı

Ufacık bir mekan. Teras kısmı da var ama hava soğuk olduğu için kapalı salonda oturuyoruz yemeğe.  Masada bu sefer ben, Gezgin Çift Neslihan ile Orkun, Erdem ve "Keşfet TV" Erkut'a eşlik ediyorum.

Yine şansımıza kıymalı tarhana var.




Hiç şikayetçi değiliz çünkü nefis. Ardından yaylım ateşi başlıyor adeta.

Cevizli keşli erişte, tereyağ kokusunu burnunuzdan içeri sokup tüm vücudunuzu dolaştırabilecek nefis bir lezzet. 




Güveçte yine tereyağ ile tatlandırılmış fasulye hemen herkesin beğenisini kazanıyor. 




Kıymalı dolma ise tüm akşamın şaheseri. Güveçte gelen bu lezzet adeta yemiş gibi gidiyor. Bize yetmiyor bir güveç daha bırakıyor çalışanlar. Hepsini İlker yedi tabii ;)



Peruhi (pirohu, pirohi gibi söylenişleri de var) ise ilk defa Kıbrıs'ta tatma fırsatını bulmuş olduğum bir çeşit mantı. Safranbolu'da özellikle sevilen lezzetlerden. İçine çökelek peyniri doldurulmuş büyük baklava dilimi şekliyle ağızda hafif diri; hafif bir mantı türü. Son derece başarılı.



En son servis edilen cevizli ev baklavası ise benim gibi Gaziantep baklavası sevdalısı birisini bile derinden sarsıyor. Ev baklavasını çok sevmem, cevizli baklavadan pek hoşlanmam ama bu baklava gerçekten tabularımı yıkıyor. Hamuru yumuşacık ve taze açılmış olduğu çok belli. Şerbeti baymıyor ve ağızda yapış yapış bir tat bırakmıyor. Baymıyor insanı yani (: Cevizden kaçılmamış; nefis.



Yemek sonrası soluğu Kazan Ocağı'nın direği Nebile Hanım'ın yanında alıyoruz. Boğazına düşkün bloggerlardan "Gezginin Ayak İzi" Cüneyt ile ön tarafta buluşmamız tesadüf değil; o da hemen her blogger gibi son derece memnun ayrılıyor yemekten.



Nebile Hanım'a teşekkür edip yine Arasta'da kahveye kuruluyoruz. Akşam anılarla ve sohbetle hızlanırken Cüneyt ile ayrılıp Cinci Han'ın şöminesinin önünde alıyoruz soluğu. Anılaır ufak ufak yazmaya başlıyoruz. Özgür ve Onurcan yine çalışmakta. Tuğçe de yanımızda alıyor soluğu. Sohbet sonrası odalara çekilip notları derlemeye devam ediyoruz.


12 Nisan Pazar

Ertesi sabah Cinci Han'dan ayrılıyoruz. Aracımızın gelmesini beklerken ben İmren Lokumcusu'ndan birkaç kutu lokum alıyorum. Sabah erken saatte başlıyor İmren'de alışveriş ve kalabalık. Safranlı lokumu özellikle güzel.



Güneşli bir havada geçen yolculuk Tokatlı Kanyonu'nun üzerindeki Kristal Teras'ta kısa süreliğine sonlanıyor. Bizi bekleyen geniş serpme kahvaltı sofrasına kısa süre sonra Safranbolu Belediye Başkanı Necdet Aksoy , eşi ve çocuğu da katılıyor.

Son derece sıcak ve samimi sohbette başkandan Eski Safranbolu'nun aratan arındırılması için projelerin başladığı müjdesini de alıyoruz. Umarız sonraki ziyaretlerde sokaklar ve evler araçlar olmadan, göz alıcı güzelliğini tüm çıplaklığıyla sergileme şansı bulur. Başkan nezdinde Safranbolu Belediyesi'ne samimi ve sıcak ev sahipliği için bir kez daha teşekkür ederek Hıdırlık Tepesi'ne doğru yol alıyoruz.

Hıdırlık Tepesi



İlk gece Özgür'le birlikte çıktığımız Hıdırlık Tepesi bu sefer gündüz gözüyle önümüze seriyor Safranbolu'yu.

Burada güzel kafeler ve hoş manzara dışında Safranbolu tarihine damgasını vurmuş önemli isimlerin mezarlıyla da karşılaşabilirsiniz.  Orhan Gazi zamanında yaşamış kumandanlardan Hıdır Bey, Saframbolu'ya sürgün edilen Hasan Paşa ve gerek kendisi gerekse ailesi Safranbolu'da minnetle anılan Dr. Ali Yaver Ataman bunlardan birkaçı. 



Hazır buraya gelmişken yörenin gazozu Bağlar'ı da deneme şansı buluyorum. Sprite / Çamlıca disiplininden gelen bir gazoz olduğu için benim çok ilgimi çekmedi. Ben daha çok Fruko / Uludağ tipi gazoz beğendiğimden daha farklı tatlar arıyor damak.





Tepeyi gezerken bir de yeni evlenen bir çifte rastgelince hep beraber etraflarını sarıp bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.




Güzel havanın tadını çıkarmak adına yürüyerek Kaçak Camii de denen Lütfiye Camii'ne doğru gidiyoruz.

Lütfiye Camii



Bu mahallede sokaklarda top oynayan çocuklar, içinde yaşamın sürdüğü hoş evler, baharla açan çiçekler varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu yüz güldürücü detayların arasında gerçekten de farklı bir camiiyle karşılaştık. Mimarisiyle bir köprünün üzerine kurulmuş gibi bir hava yaratan caminin altından dere akmayı sürdürüyor. Gerçekten de görülesi bir eser. Safranbolu Belediyesi bu mahalleyi de Safranbolu'nun bolca gezilen mahallelerinden biri haline getirmek için çalışmalarını ağırlıklandıracakmış. Dilerim ki herkes bu camiiyi ve mahalleyi görsün.

Yörük Köyü


                    Evlere asılan boynuz nazardan korur ve evde avcı olduğunu işaret edermiş.

Yürüdüğümüz yolu geri dönerek aracımıza biniyoruz. Bu sefer hedefte Safranbolu'ya 15-20 dakika uzaklıkta bir mesafede bulunan Yörük Köyü var.

Doğanın içinde mimarisi ve sokaklarıyla ayrı bir hava sunuyor Yörük Köyü. 1996'da korumaya alınmış ancak halen yapılacak iş var köyde.

Halen içinde yaşam sürülen Sipaihoğlu Konağı'nı geziyoruz. 



Evde ince düşünülmüş pek çok detay mevcut. Işıklandırmadan oymalara, Bektaşi kültürünün sembollerinden eski alet edevatlara kadar özenle korunmaya devam ediliyor.  





Buradan çıkıp eski çamaşırhaneyi geziyoruz. Taşların insanların boylarına ve enlerine göre farklılık göstermesiyle "kişilselleştirme ve segmentasyonda" önemli yol katetmiş dönemin Yörük Köylüleri...




Kurşun taşını da gördükten sonra Yörük Sofrası'nda köy ayranı, bir tür Safranbıolu gözlemesi olan bükme (çökelek peyniriyle yapılan çıtır gözlemenin bol tereyağ sürülerek servis edilmesi denebilir) ve ev baklavası ile güzel bir bahçede ziyafet çekiyoruz.



Yörük Köyü'nden çıkan ünlü sanatçı Leyla Gencer'in büstünün hemen çaprazında ev yapımı reçel satın alabileceğinizi de hatırlatalım.

Yörük Köyü ziyareti sonrası istemeye istemeye yolumuzu yeniden İstanbul'a çeviriyoruz.

--------------------------

Safranbolu'nun farklı yüzlerini görmek; anlatılandan, bahsedilenden çok daha fazlasını bulma imkanı bulduk Safranbolu'da.

Bir kez daha uzaktan görüleni değil; yanına gidip izlemenin, yaşamanın ve tanık olmanın ne derece önemli olduğunu hissettim.

Safranbolu, İstanbul'a yakınlığıyla benim kaçış güzergahlarımdan biri halini aldı bu geziyle. Bunu mümkün kılan Safranbolu Belediye Başkanı Sn. Necdet Aksoy'a, belediye başkan yardımcısı Sn. Hüseyin Bilicioğlu'na, bize rehberlik yapan sevgili Kübra Ekemen'e, Safranbolu Belediyesi'nin gözü kulağı sevgili Yalçın Karadayı'ya, tabii ki Tuğçe Yılmaz nezdinde Gezimanya.com'a ve bu geziye katkı sağlayan başta Ufuk Akkuş olmak üzere tüm gezgin / blogger arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.