16 Mayıs 2013 Perşembe

Hafta Sonu Kos - Anneler Günü




1. GÜN

Anneler Günü'nde Bodrum'da olan annem için bir değişiklik yaratmak amacıyla yarım saat uzaklıktaki Yunan Adası Kos'a gitmeye karar verdik.

Annem bir yeşil pasaport sahibi olarak ısrarla yurt dışına çıkmamış, zorla pasaportunu yeniletip ancak deniz mahsulü yedirme vaadiyle çıkarabildiğimiz bir kişi.

Ben henüz Bodrum'a geçmeden annem Turgutreis'te biletlerimizi alıp, cumartesi sabahı saat 9'da D-Marin Turgutreis Gümrük Kapısı'nın orada olmamız için gerekli bilgileri alıyor.

Farklı ulaşım yöntemleriyle 15 dakikada da Kos'a ulaşmak mümkün. Ancak biz üst tarafı açık, yarım saatte Kos'a ulaşan Fahri Kaptan gemisini tercih ettik.

Sabah 9.30'da kalkacak teknemizin geri dönüş saati 17:30. Ancak biz bir akşam daha kalacağımızdan cumartesi değil pazar akşamı 17:30 dönüşü için bilet alıyoruz.

Burada şöyle bir saçmalık var: aynı gün gidiş dönüş yaparsanız 17 €, bir gün sonra dönüş gerçekleştirirsek 24 € ödüyorsunuz.

Sabah 9.00'da boarding cardlarımızı gümrük kapısının oradaki kiosktan edindikten sonra minik bir pasaport kuyruğuna girip duty free'ye uğruyoruz. 1 litre rakı 23 € olarak gözüküyor. Bu bizim iç pazar için müthiş bir fiyat olsa da Kos'ta aynı rakıyı 19 € civarına alabildiğimizi belirtmek isterim.

Yarım saat sonrası Kos Adası!



Tekneden iner inmez kuyruk klasik olarak Avrupa Birliği vatandaşları ve Türk vatandaşları olarak ikiye ayrılıyor. Çok fazla tekne aynı anda giriş yapmadığından çok uzun bir kuyruk beklemiyoruz. Avrupa Birliği vatandaşları bittikten sonra diğer alan da Türk vatandaşlarına hizmet vermeye başlıyor.

Pasaport memuru annemin yeşil pasaportunda giriş çıkış görmediğinden önce biraz şaşırsa da girişi basıyor. Temiz limanın tekneleri arasından çıkarak caddeye doğru yürümeye koyuluyoruz.

Öncelikle şunu söylemeliyim, limanda henüz caddeye ulaşmadan solda kocaman bir ağaç görüceksiniz. O ağaç Hipokrat Ağacı değil ;)



Güzel bir ağaç olduğu için sıklıkla bu kanıya kapıldığını gördük insanların. Hipokrat ağacı için caddeyi geçip sola dönüp ağaçların arasından çıkılan merdivenlere yönelmek gerek.

Biz çantalarımızla hemen hemen rıhtımda yer alan otelimiz Catherine'e doğru yola çıkıyoruz. Tripadvisor puanları ve Booking puanları yüksek olan bu otelin fiyatının iki kişi için 20 € olması gerçekten inanılmaz.



Resepsiyonda bulunan hanımlar Penelope ve Calleopi bizlere yardımcı oldular. Sadece 20 € karşılığında banyosu tamamen yenilenmiş, balkonlu, televizyon ve buzdolaplı, saç kurutma makinesi, şampuan, duş jeli gibi araçların bulunduğu mütevazi ama en önemlisi oldukça temiz bir odaya sahip oluyoruz.

Otelin tek dezavantajı oldukça sert yatakları ve yine oldukça sert havluları. Bizim gibi beli ağrıyanlar için sert yatak rahatlık sağladığından pek dert etmiyoruz. Temiz ve sadece gece geçirilmek için kullanılacak bir otel arayanların Catherine Hotel'i kaçırmamalarını öneririm.

http://www.catherinehotel.gr/


Otelden çıkıp şehirde mini turlar yaptıran yeşil trenin sırasına giriyoruz. Kişi başı 5 € olan bu hizmet şirin olsa da çok gerekli değil. Mini bir tur atıp şehirdeki önemli tarihi eserleri ve binaları tanıtan ufak bir panaromik anlatım gerçekleştiriyor.



Yaklaşık 15 dakika süren bu tur sonunda yine limanda, başladığımız yerde inip sonraki ziyaretlerimiz için akılda kalması amacıyla Kos'tan gidilebilecek adalar ve fiyatlarıyla ilgili ek araştırmalar yapıyoruz.


Kos'tan Rodos'a, Nisyros'a, Kalimnos'a, Leros'a, Symi'ye ve bir iki Dodecanese takımına ait adaya gitmek mümkün. Özellikle Kaymnos ve Nisyros en yakın adalar olarak daha sık seferler yapılan yerler. Bu takım dışında dünyaca ünlü Santorini Adası'na da buradan ulaişım mevcut. 4-5 saat süren yolculuk gidiş dönüş 40 - 50 € civarına maloluyor. Volkanik krater gezisi yapabileceğiniz Nisyros için de ulaşım + otobüsü kapsayan 35 €'luk paketler mevcut.

Yine günübirlik 3 adalar turuyla Kalimnos, Pserimos ve Platha Adaları'na uğrayarak öğle yemeği dahil ortalama 25 €'ya gidebilirsiniz. Bu son saydığım klasik olarak limandaki teknelerin önündeki hanutçu abilerle hallediliyor. Sıkı pazarlık yaparsanız fiyat aşağı inebilir.



Daha sonraki gelişlerimizde kullanmayı düşündüğümüz bu yolculukları kenara bırakarak Elefteria Meydanı'ndaki cami, kilise, çarşı üçgenine uğrayıp, biraz da ara sokaklarda gezindikten sonra Lampi Plajı'na doğru giden ana yollardan birine doğru dalıyoruz.



Ben her yurtdışı seyahatinde olduğu gibi marketten Baccardi Breezer'ı çakıp öyle yürüyorum sokakta. Annem Türkiye'de pek bulunmayan Breezer ve Smirnoff Ice'a aşina değil, bir yudum aldıktan sonra onun da oldukça hoşuna gidiyor.

Dükkanlara gire çıka ilerliyoruz. Kos'ta genel olarak çok fazla "dükkan" olduğu söylenemez. Dükkanlar 1-2 caddeye dağılmış vaziyette. Arka sokaklarında nadiren dükkanlar buluyorsunuz. Kos Town merkezinde süpermarketler dışında büyük Dia, Carrefour, Tansaş tarzı da bir yer yok. En büyüğü C.M, o da Şok ayarında. Şehrin biraz dışında büyük bir Carrefour açılmış, oraya da tabii arabayla gitmek gerek.

Bakkaldan hallice süpermarketlerden birinde kilosu 7-8 euroya gelen kalamarlar, ahtapotlar bulan annemin gözleri yuvalarından fırlıyor. Son gün mutlaka buradan alışveriş yapılmasının gerekliliğinin altını çiziyor.

Yerini merak edenler için; limandan C.M markete doğru yürüyün; limanın yukarı kıvrılan sokağını görmezden gelip dümdüz iki yanı dükkanlarla çevrili geniş caddeye doğru devam edin, 40- 50 metre sonra solda.

Bir iki manav ve reyonu boş bir kasap dükkanının dışında içki dükkanları, hediyelik eşya, kuyumcu, giyim mağazalarıyla dolu bu kısım. Denize paralel sokaklara doğru çıkıp, oradan yeniden limana yürüyüp
bu kocaman adanın güzel plajlarından birine sahip olduğunu duyduğumuz Tigaki köyüne doğru harekete geçiyoruz.

Otobüsler Eleftheria Meydanı'nın bir iki sokak arkasındaki otobüslerin bulunduğu meydanda. Önce gidişi 1 saat süren adanın diğer ucundaki Kefalos köyüne gitmeyi kararlaştırsak da 20 dakika ötedeki Tigaki'de karar kılıyoruz.

Otobüs paraları içerde, kalkıştan belli bir dakika sonra Havaşlardaki gibi otobüs içi gezen bir abi tarafından toplanıyor. Tigaki'ye gidiş 2 €.

20 dakika sonra çok ufak bir sahil kasabası olan Tigaki'de duruyoruz. Plaj gerçekten bembeyaz kumlarla kaplı, güzelliğinin hakkını veriyor. Ancak deniz hem biraz çalkantılı hem de kıyıya çok sayıda deniz bitkisi atmış. (pek yosun gibi değil bunlar)



Bu denizin albenisini biraz götürse de annem için pek problem olmayacak. Zaten soğuk denize de rahatlıkla giriyor.



Karnımız acıktığı için Tripadvisor 3.'sü olan Taverna Vassilis'e oturuyoruz. Taverna'nın arka kısmının Mythos Aparts'a açıldığını, dolayısıyla burada konaklayanların da tercihi olduğunu söyleyebilirim.

Biz 2 Mythos Bira, bir kılıç balığı, 1 de ızgara kalamar söyledik.

Önce gelen zeytin, zeytinyağı, teryağ ve sıcak ekmek tabağından tereyağı paket tereyağ olması sebebiyle faydasızken geri kalan her şey, özellikle de ekmek çok lezzetliydi. Annem ikinci ekmeği henüz yemeğe başlamadan rica etti hatta, aynı seti yenilediler. Zeytin bildiğimiz kalamata, oldukça lezzetli.



Kılıç balığı, yanında sefrvis edilen pilav gibi pek bu tabağa yakışmayan ıvır zıvırlar haricinde özellikle limonlu sosuyla oldukça başarılıydı.



Annemin ızgara kalamarı ise dilim dilim kesilmiş kızarmış kalamar olarak teşrif etti. Oldukça hoş gözüktüğünden geri yollamadık. Bir gram yağ çekmemiş, yumuşacık kalamarın nefis olduğunu belirtmeliyim.




Yine de toplamda 3. olacak kalibrede bir mekan değil burası. Toplam hesabımız 22 € tutarken zeytin setlerinin birer kez de yenilenmesine rağmen hesapta bulunmayışını ise takdirle karşılamak durumundayım.

Yemek sonrası sahile oturup arada bir bulutların arasından çıkan güneşin tadını çıkardık. Annem de bu esnada denize atlayıp Pserimos Adası ve Turgutreis arkada olmak üzere güzelce yüzdü.

Saatte bir Kos'a geri dönen (25. dakikalarda geri dönüş) otobüsü yakalamak üzere sahil yoluna çıkıp kısa bir bekleyişten sonra Kos'a geri döndük. Annem Tigaki'nin atmosferini Fethiye Çalış'a benzetti.

Otobüsten indikten sonra pazar günü için saat çizelgesini kontrol ettiğimizde otobüslerin oldukça seyreldiğini üzülerek farkettiğimizden Kefalos planımızı bir başka gelişimize erteledik.

Arkadan Kos merkeze doğru yürüyüşe geçip Bodrum çarşısına benzeyen uzunca bir sokakta yürüdük. Sağlı sollu hediyelik eşya satan dükkanlar ve cafelerle oldu hoş bir sokak.



Nihayet limana doğru inip limanın karşısındaki Hipokrat Ağacı'nı ziyaret ettik. Oldukça görkemli ve güzel korunmakta olan bir ağaç.



Hemen arkasındaki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii ise terkedilmiş vaziyetteydi. Çeşmeleri de sökülmüş bu camiinin bu denli bakımsız kalmasına oldukça içerleyen annem kendi kültürel varlıklarımızın korunması gerekliliğiyle ilgili monologuyla hükümeti hedef aldı.



Limana tekrar döndükten sonra Yunanistan'da oldukça popüler olan frappeleri yudumlamak adına annemle sahildeki bir kafeye oturduk. (bir frappe + bir mocha toplam 10 €)



Yeniden limanı yürüyerek tam Akyarlar'ın karşısına denk gelen Lambi Plajı'na yürüdük.
Sahile bakan cafelerden Sole Mare'de 2 tane şahane dondurma yedik. (2 kup toplam 8 €)



Oradan çıkıp plaja indik. Deniz Tigaki'nin aksine tertemiz ve dümdüzdü. Akşam saati yaklaştığı için annem deniz sonrası üşüyeceğini düşündüğünden yüzmekten vazgeçti. Beach Clubların arasından gezip sonrasında iç paralel sokaktan geri döndük.



Otelimize dönüp, duş alıp dinlenme faslına çekildik.

Akşam otelden çıkarken resepsiyona dönüş feribotumuzun saat 17:30'da olduğunu, dolayısıyla late check - out yapıp yapamayacağımızı sorduk.

Odamızın satılmış olduğunu ama istersek bavulumuza memnuniyetle göz kulak olabileceklerini söylediler.  Bizim için zaten bavullarımızı bırakmak yeterliydi.

Önceden tespit etmiş olduğumuz restoranlardan Kalymnos ve Agkyra arasında kalmışken çok daha yüksek puanlı Agkyra'dan yana kullandık oyumuzu. Türkler genellikle Türkçe konuşuyoruz tabelasına sahip Caravel'e takılıyorlarmış ma bizim önceliklerimiz arasında değildi, yine de aklınızda olsun.

Agkyra, denize neredeyse sıfır (arada kayalıklar var) hoş ve geniş bir açık alanı olan sade dekore edilmiş bir restoran.

Çoğu Yunan restoranında olduğu gibi Avrupalılar bu güzelim yerde patates kızartması vs. yediği için gene bana sinir bastı. Bu aşamada İtalyanların genel olarak uyguladığı "menümde 5 çeşit var çünkü bunlar güzel ve bunları yiyeceksiniz" anlayışını çok benimsiyorum. Bizde uzmanlığı belli olmayan sırf müşteri talep ediyor diye tavuktan sucuk ızgaraya kadar bin tane şey koyan, bunları da hakkıyla yapamayan yığınla yer mevcut. Agkyra için bunu söyleyemem, diğer ürünlerinden tatmadım, ama Avrupalıların o canım ahtapotlar, kalamarlar yerine hamburger vs. sipariş etmesi beni delirtiyor.

Biz fırınlanmış feta peyniri, sarımsakla soslanmış sıcak mantar, buharda pişirilmiş midye, içi beyaz peynir ve domatesle doldurulmuş ızgara kalamar, ızgara ahtapot ve 20'lik rakı söyledik.

Gerek Arnavut garsonumuz Ervin'in tatlı sohbeti, gerek restoranın sahibi ailenin oğlu Erion'un verdiği bilgiler, gerekse karşı kıyıdan bize göz kırpan Bodrum'un ışıkları zaten güzel bir gece için yeterliydi. Ne var ki soframıza gelen tatlar bu geceyi daha da güzelleştirdi.

Annemi yine sıcak ekmeğin üzerine zeytinyağı ve kekik sürülmüş kızarmış ekmekler 1. dakikada vururken ekmeklerin telle, yani eski tip kızartıldığının altını çizmek durumundayım. Hemen ardından aluminyum içerisinde servis edilen domatesle harmanlanmış kızarmış feta peyniri ve sarımsaklı mantarımız da enfesti.





Annem Erion'la sohbet ederken sadece bunun için sabah kahvaltısına gelebileceğini söyleyince mekanın saat 10:00'da açılacağını belirten Erion, sabaha da bizi beklediğini memnuniyetle belirtti.

Bu esnada az çok Türkçe konuşan diğer garson Ervin'in sosyalizmin yıkılmasından sonra Arnavutluk'ta izlediği Türk özel kanallarından girip taraftarı olduğu Galatasaray'dan çıkarken, Erion ise git gide pahalılaşan Türk rakısının yavaş yavaş kendilerini bile etkilemeye başladığından bahsediyordu.

Karşımızdaki iskelenin ucundan bağırarak ama hüzünle şarkı söyleyen meczup ya da bir hayli üzgün Yunan kadın, kimseyi rahatsız etmemek için herkesin uzağında Bodrum'a karşı ağlarken bizi de oldukça üzdü. Ben Türk diye düşünmüştüm ama biraz dinleyince şarkıları Yunanca söylediğini anladık.

Bu bağırışın çağırışın akabinde servis edilen midyelerimiz annemi mestederken çok beğendiği kalamarın içindeki beyaz peynirin biraz kalamarın tadını perdelediğini düşünüyordu. Diğer yunan adalarında yediğim midyeye göre yeşil soğansız ve beyaz şarap olmaksızın haşlanmış midye çok hafif ve lezzetliydi. Kalamar ise süper olmakla birlikte gerçek kalamar tadını almak için sade söylemek gerek.





Tek negatif diyebileceğimiz ahtapottu. Biraz sert, ki güneşte kurutulup tuzla yumuşatılan bu tür ızgara kalamarda bu normaldir, ancak oldukça tuzluydu (bu yöntem için bile) Erion her ne kadar yöntemden kaynaklı dese de bundan daha tuzsuz ahtapotlar yediğimiz için bana pek yöntemden gelmedi. Annem limonla tuzu biraz alırken yemek sonunda restoran bize dondurma ikram ediyordu.



Tüm bu yemek için 60 € gibi emsalleri için (Bodrum'da denize sıfır) komik bir hesapla kalktığımızı da belirteyim.

Ertesi gün için sözleşip otelimize doğru yola koyulduk. Annem sabah bavul toplama durumunda sonra yeniden sıkıntı yaşamamak için içki dükkanına girmemizi teklif etti.

19 €'ya 1 litre rakı, 3,90'a 70'lik Smirnoff Ice, 4-5 euroya litrelik Yunan şaraplarının satıldığı bu dükkanları içki meraklısıysanız es geçmeyin derim.



Yüklü alışverişimiz sonrası gece 1 gibi otele dönüp güzel bir uyku çektik.

2. GÜN

İlk gözümü açtığımda saat 6:30'du. Oldukça dinçtim ama saat çok erken diye yeniden uyumaya devam ettim. Sabah 7 buçuk gibi çalan çanlarla beraber yeniden uyandım. Tertemiz havanın, güzel yemeğin en önemli etkilerinden biri de bu. Çakı gibi, dinç uyanabiliyorsunuz.

Annem de benden biraz önce kalkmış, çantaları yerleştiriyordu. Kendisi bana kıyamayarak uyumamı rica etse de dinç olduğumu görünce pek üstelemedi. Beraber çantaları halledip sabah 8'e doğru bavullarımızı resepsiyona bırakarak harika bir sabahı karşılamak üzere bir dakika ötedeki limana indik.

Kos'ta bir ada kasabası olmanın aksine çok az sayıda balıkçı teknesi var. Hemen her balıkçı teknesi iş bölümü yapmış gibi farklı ürünler getiriyor. Bir kısmı küçük balık avına çıkarken kimisi büyük balık; bazısı sadece bebek kalamar avlarken bir başkası ahtapot yığıyor limana. Sabah hemen kayığın yanında ayıklamasını yapıp aynı saatlerde uğrayan restoran sahiplerine mallarını teslim edip, satış fazlası ürünlerini kayıklarının önündeki tezgahta öğlene dek satıyorlar.

Annem yaklaşık 10 -15 kilo ahtapot çıkarmış olan satıcıdan kilosu 10 €'ya bir ahtapot satın almak istedi ama restorana satacağım diyen satıcıyı bir türlü ikna edemedi.



Annem bu duruma oldukça üzülmüş olsa da şahane sabahın tadını çıkarmak için yürüyüşümüze devam ettik.



Lambi tarafındaki plaja yeniden yürüyerek güneşin tadını çıkardık. Annem sabah jimnastiğini yapmayı da ihmal etmedi.

Tabii alman kurdu - kısa bacaklı kırmaıs olan sevimli bir dostumuz da vardı yanımızda. İnanılmaz uysal, anlayışlı, sevgi dolu bir köpek. Bir sokak köpeği insanlardan kaçmıyorsa orada sevgi vardır genelde. Bu köpek de adalılardan sevgiden başka bir şey görmemiş.



Sabah 10'a doğru Agkyra'da kahvaltı etmek için dönüş yoluna koyulduk. Önünden geçtiğimiz Tarzan Beach Club'ın önünde duran Tarzan bizi Türkçe davet etse de biz yine asıl destinasyonumuza yöneldik.

Restoranımız açılmıştı ama henüz sadece aşçı (aslında dükkanın sahibi) ve pek İngilizce bilmeyen yardımcı kadınları vardı. El kol ve işaretleriyle kızarmış beyaz peynir - domates, kalamata, kızarmış ekmek ve zeytinyağı istediğimizi anlattık. Annem bir ara mutfağa girip kekik ve limon bile aldı.

Yaklaşık 300 gram Kalamata zeytini getirdiklerini söylemem lazım. 1 litre su dahil hepsine 10 € verip çıktık.

Tekrar plaja doğru yönelip güneş ve şemsiye parası almayan işletmelerden birine yöneldik. Co-Co's Beach'in önünde bizi karşılayan kız Türk olduğumuzu öğrenince bizi Türk patronlarına yönlendirdi.

Hüseyin, Kos adasında doğup büyümüş bir Türk. Kos Town'ın 1 km içinde yer alan Türk bölgesi Germe'de yaşıyor. Ailesi dışında bir İngiliz kız ve bir Fransız aşçıyla işleri döndürüyor. Çok şakacı, espritüel ve ilgili biri. Neden şemsiye ve şezlong için para almadığını 5 dakika sonra anlıyorsunuz. İnanılmaz iyi bir satışçı, size bir şekilde para harcatacak orada (:

Öğle saatleri gelmişken annem bir Türk kahvesi bir de su içiyor. Ben Breezer istiyorum ama sana çok afilli bir Mojito yaptıracağım diyince Hüseyin Abi'ye teslim oluyoruz.

Gerçekten romu bol, tadı yerinde hoş bir Mojito geliyor.

Annem denize girip çıkarken ben de plajın keyfini çıkarıyorum bir müddet. Annem ile Hüseyin Abi adadaki Türklerin durumunu konuşuyorlar. Annem özellikle teraslara yapılmış ve 10 -12 bin euroya satılan minik stüdyoları merak ediyor. Bütün ada hatta Yunanistan satılık durumda diyor Hüseyin Abi. "Ben de kendi evimi satıyorum."

Türklerin mal - mülk edinememesi bu açıdan oldukça üzücü.

Ben Mojito'yu patlattıktan sonra adada bir yürüyüş daha yapmak adına plajdan ayrılıyorum. Limana doğru yürüyüp diğer uçtaki marinaya kadar gidip arkadaki geniş caddeden geri dönecek şekilde br kavis çiziyorum. Bir ara bir marketten aldığım Smirnoff Ice dışında pek de alınacak - verilecek bir şey yok. Bir kasaba daha rastlıyorum ama onun da reyonu boş. Acaba istek üzerine mi kesiyorlar diye merak etmiyor değilim.

Toplamda yaklaşık 1 saat süren yürüyüşüm sonunda plaja geri dönüyorum. Hüseyin Abi mutlaka bir şey yedireceğim diyerek gerekli baskıyı kurmuş vaziyette. Birazdan kalamar vs. yemek düşüncesiyle kendisinin de tavsiyesiyle bir tartine söylüyoruz. Tartinelerin üzerine başta rokfor peyniri olmak üzere hoş bir kızartılmış peynir karışımı gelmiş. İki köy ekmeği dilimi.

Biraz daha oyalanıp uyukladıktan sonra annemin son deniz seferleri sonrası Hüseyin Abi'ye ve Co-Co Beach'e veda ediyoruz.

Bir türk kahvesi + bir su + tartine tabağı + mojito'ya toplamda 13,50 € hesap geldi.

Komik. Zira sadece Mojito standartta 12 €, plajda 15 - 20 € aslında.

Annemin bir önceki gün gözünün dönmüş olduğu markete uğruyoruz. Çok komik paralar karşılığı ahtapot, kalamar, ıstakoz, jumbo karides ediniyoruz.

Otelimize dönüp çantalarımızı uygun hale getirdikten sonra yine yarım saat öncesinde limana varıp, boarding kartlarımızı alıp (ki kişi başı 3 € da liman vergisi varmış) pasaport çıkışımızı yaptıktan sonra ülkeye dönmek üzere yine Fahri Kaptan'a biniyoruz.



Kos, Bodrum'un karşısında, benzeri güzel plajlara sahip; Bodrum kadar gelişmemesinin de etkisiyle hemen karşı kıyıda çok ucuza tatilinizi geçirebileceğiniz sakin, huzurlu ve temiz bir ada. Sadece Kos Town'dan da ibaret değil, en az 6-7 köyü daha mevcut ki bunlardan adanın öbür ucundaki Kefalos, Kos'tan sonra en büyük kasaba konumunda.

Özellikle deniz ürünlerini sevenlerin ayrıca düşkün olacağı adada Türklere genel yaklaşımın son derece olumlu olduğunu da belirtmek lazım.

Schengen çıkarılıp ziyaret edilecek bir ada değil, ama eğer vizeniz varsa ıskalamayın derim.

Kos'ta mutlaka:

Deniz ürünlerinin tadına bakın.
Akyarlar - Turgutreis manzarasına karşıdan bakın.
Güzel korunmuş yüz yıllık, iki yüz yıllık ağaçları inceleyin.
Gece barlar sokağına uğrayın. (ben son yürüyüşümde gündüz geçtim, umut verdiğini söyleyebilirim)
Adanın diğer ufak kasabalarına uğrayın.





Kalınacak yerler (Kos merkez için) :

Bütçeciler için:

Catherine Hotel

Veroniki Hotel

Manine Aparts 


Orta Halli:

Kosta Palace 


Lüks:

Diamond Deluxe


Not: Sadık okuyucularımızdan Altuğ, son ziyaretinde Hüseyin Abi'nin Cocos'un hemen yanındaki Strand'e geçtiğini söyledi. Sizleri bilgilendirmekten mutluluk duyar; Altuğ'a teşekkür ederiz (:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder