14 Mart 2014 Cuma

Londra'da 11 Nokta ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

2014 Şubat'ta Bengi'yi ziyaret ettiğim 8 günlük Ada yolculuğumu gün gün anlatmak yerine, daha önceki Londra ziyaretimi de göz önüne alarak gidilip görülmesi gereken ana yerler ve buralarda tadılması gereken lezzetleri sıralamaya çalışacağım.

Dikkat edilmesi gereken hususlara direkt geçiş yapmak isteyenlerin sayfanın en altına gitmesini tavsiye ederim.

Özellikle 1 - 6 arasındaki destinasyonların sırasıyla gidildiğinde birbirine yakın bir yürüme rotası çıkarabildiğini de eklemek isterim.


Londra


1) Tower Bridge - Tower of London

Londra'da en çok fotoğraflanan yerlerden biri olan Tower Bridge, alışılagelmiş "köprülerden" biri değil. (:



1894'te yapımı tamamlanan bu köprünün düşünülenin aksine "Londra Köprüsü Yıkılıyor Yıkılıyor Yıkılıyordu" şarkısının (London Bridge is Falling Down adlı eser) özel olarak bu köprüyle bir alakası yoktur. Çok çeşitli Londra köprülerinin yıkılması fantezisi üzerinden bestelenmiş bir eserdir.

Hemen yanı başında duran Tower of London, her ne kadar ağalar paşalar saray sisteminde takılsın diye inşa edilmiş olsa da kurulduğu 1066'dan 1952'ye kadar çoğu zaman zindan olarak hizmet vermiştir.



Ulaşım: Her ikisi için de metroda Tower Hill istasyonunda inebilirsiniz. (Circle ve District Line - Mind the Gap please)

Yine tren hatlarının pek çoğu da buraya bağlanmaktadır.

Yemek:

Tower Hill'den güney kısmına geçip sağa döndüğünüzde ulaşacağınız ilk köprü olan London Bridge'in ucunda Borough Market vardır.



Bu pazardaki envai çeşit yiyecekçilerden istediğinizi yiyebilirsiniz.

Benim tercihim muhteşem Bratwurstlarıyla "German Deli" olacaktır. (4,50 pound)



Burada tüm Londra'nın en ucuz ve en lezzetli yemeklerini bulabilirsiniz. (Camden Town ile birlikte)

Okyanus istiridyeleri de cabası (tanesi 1,50 pound)



2) Bankside (Tate Modern - Shakespeare's Globe - St. Paul's Cathedral)

Tate Modern, içerisinde mevsimlik değişen galerileri hariç, ücretsiz ziyaret edilebilen bir müze. Hakkıyla gezmek isterseniz kolaylıkla 4-5 saatin geçirilebileceği bir yer.



Ücretsiz olarak Gauguin, Picasso, Monet, Dali gibi dünya sanatına damgasını vurmuş ressamların eserlerinden turun modern sanatın en çarpıcı çalışmalarına dek çok geniş bir skalada sanat eserlerini incelemeniz mümkün.

Shakespeare's Globe ise Tate Modern'e doğru doğu tarafından yürürken hemen solda, orijinal "Globe Theatre"'ın bulunduğu yerde 1997 yılında hizmete açılmış, ortaçağ kokan bir tiyatro. 1599'da yapılan ve yangın sonrası 1614 yılında yeniden yapılan aslına sadık kalarak inşa edilmiş olduça farklı bir atmosfer sağlayan bir yer. Buranın ilginç sahne düzenini görmek adına güzel bir oyun izlemenin fırsatını yakalarsanız kaçırmayın derim.



St.Paul's Cathedral, Tate Modern'in tam karşısında, uzaylı eseriymiş gibi inşa edilmiş Millenium Bridge'in diğer yakasında. Oldukça ihtişamlı bir katedral.



Ulaşım: Direkt St Paul Katedraline gidiyorsanız Circle Line veya District Line kullanarak buranın birkaç dakika uzağındaki Blackfriars istasyonunda inebilirsiniz. Bir önceki adımdaki Tower Bridge istasyonundan yaklaşık 15-20 dakika yürüyüşle ya da güney kısındaki London Bridge istasyonunda Jubilee Line veya Northern Line kullanarak Tate Modern'in 5-10 dakikalık bir yürüyüş uzağında inebilirsiniz.

Yemek: 

London Bridge ile Soutwark Bridge arasında nehre sıfır "Old Thameside Inn" hoş yemekleri olan ve klasik olarak envai çeşit bira sunan güzel bir pub.



Yaz aylarında nehir kıyısındaki masaları ayrıca tercih sebebi.

3) London Eye- London Dungeon - London Aquarium

Londra'nın en ünlü turistik atraksiyonlarından sayılan bu 3'lü, hemen herkesin aşina olduğu, dönme dolap şeklinde şehri kademe kademe izleyebileceğiniz "London Eye"la özellikle dikkat çekiyor. (20 pound)



Yine aynı yerde London Dungeon ve London Aquarium'a uğramak mümkün. Özellikle çocuklarınız varsa London Aquarium'a uğramanızı öneririm.

Bu 3'üne ait biletleri kombine olarak da gerek internetten gerek oradaki gişelerden edinebilirsiniz. Yanında ek atraksiyonlar da oluyor genelde.

Yine burada birçok sokak performansını da izlemeniz mümkün. Hemen karşıda çaprazda ise ünlü "Westminter manzarasını" göreceksiniz. Parlemento binası ve Big Ben Londra'nın diğer ünlü kartpostal artistleri olarak size güzel bir manzara sunacak buradan.



Ulaşım:

Waterloo İstasyonu sayesinde Bakerloo, Northern Line, Jubilee, Waterloo & City Line hatları kullanarak bu alana ulaşabilirsiniz.

4) Westminster Palace ve Big Ben

Londra'nın bu en ünlü yapılarını gezmek, parlemento binasındaki görüşmelere şahit olup lordlar kamarasını ve avam kamarasını görmek şüphesiz ilgi çekici.

Big Ben saat kulesinin turistlere kapalı olduğunu, daha doğrusu İngiliz vatandaşları dışındakilere kapalı olduğunu ise belirtmek isterim.

Ulaşım:

Westminster Tube Station: Circle - District - Jubilee


5) Embankment - Covent Garden - Piccadilly Circus - Trafalgar Square

Merkez Londra'nın en çok vakit geçirilen yerleri buraları desek yalan söylemiş olmayız.

Özellikle yürüyüş rotasını takip ettiyseniz London Eye'ın hemen kuzeyindeki Hungerford Bridge üzerinden bol restoranı ve mağazasıyla Embankment'a ulaşabilirsiniz. Burada ünlü Villiers Street dışında bizdeki dikilitaş benzeri Cleopatra's Needle, Savoy Şapeli ve Savoy Oteli, Victoria Embankment Bahçeleri vb. güzellikleri gezebilirsiniz. Biraz kuzeye çıktığınızda ise ünlü Covent Garden'a varacaksınız. Burası ve etrafı Londra'da gidilip görülmesi gereken ilk yerlerden olarak gösterilir. Dükkanları, restoranları, barları, pubları, sokak gösterileri ve çalgıcıları ile her daim hareketli bir bölgedir.

                                          misal bu adam üfürdükçe aletten alev çıkarıyor.

Eskiden sebze marketinin bulunduğu yarı kapalı alandaki küçük dükkanlar ve restoranlar özellikle güzel.

Buradan batıya doğru döndüğünüzde ünlü meydanlar Piccadilly Circus ve Trafalgar Square'i gezmeniz mümkün. Her iki meydan da heykelleri, sokak sanatçıları ve aktiviteleriyle Avrupa'nın sevdiğim yönü olan "meydan külltürünü" sonuna dek yaşatan noktalar.

Ulaşım:

Yürüyüş yolunu takip etmediyseniz;

Embankment: Embankment Station (Circle - District - Northern - Bakerloo)
Covent Garden: Covent Garden Station (Piccadilly Line)
Piccadilly Circus: Piccadilly Circus Station (Bakerloo - Piccadilly Line)
Trafalgar Square: Charing Cross station (Northern Line - Bakerloo)

Şunu da belirtmek lazım; eğer bu dört istasyondan birine geldiyseniz gezilecek diğer 3 yere 5-10 dakikalık yürüyüş mesafesindesiniz demektir.

Yemek:

Her ne kadar masa bulamadığımızdan oturamasak da Embankment'ta bir mahzende yaşamını sürdüren Gordon's Wine Bar'ı klostrofobik olmayan okuyuculara tavsiye ederim. Müthiş bir ortam var.

Özellikle Covent Garden etrafındaki publar çok hareketli ve eğlencelidir. Bunlardan Porterhouse, kat kat labirentimsi yapısı, onlarca çeşit birası, loş ortamı ve yemekleriyle en öne çıkan mekanlardan... Kendi ale'leri olan Porter's nefis bu arada. Yine Covent Garden Market içinde kazan kazan paella yapan abiler veya önündeki sokak yiyecekçileri bir seçenek olabilir. Nefis Uzakdoğu mutfağına teslim olmuş Londra'nın en iyi Uzakdoğu restoranlarından Busaba'nın da Covent Garden'da bir şubesi bulunuyor.

Burada Pad Thai yemek ya da kalamarının tadına bakmak için defalarca uğranabilir. Masalar büyük kareler şeklinde, yabancılarla birlikte dirsek direseğe ya da karşı karşıya oturacaksınız. Baştan tuhaf gelse de yemekler gelince karşınızda oturan Çinli arkadaşı unutuyorsunuz.

Pad Thai çok güzel demiş miydim?




6) Leicester Square - Oxford Street - Soho - China Town

Haritanızı açın ve alt ucu Leicester Square İstasyonu, üst kenarları ise Tottenham Court Road ve Oxford Circus olan bir üçgen çizin.

Covent Garden'ın kuzeyindeki bu üçgen, 5 numarada belirttiğim turistik mekanların yanı sıra Londra'da en çok ziyaret edilen diğer merkez Londra semtlerini kapsıyor.

Özellikle ters üçgenimizin tepesindeki geniş çizgiyi oluşturan Oxford Streeti yurtdışına gittiğinde "Burası da bizim Bağdat Caddesi" diyen arkadaşların gönül rahatlığıyla bu cümleyi kurabilecekleri bir cadde. Dünyanın en ünlü markalarının mağazalarını bu caddede bulabilmeniz mümkün. Bu caddenin bir başka özelliği hemen her zaman bir kısmında yol çalışması vs. olması veya inşaat halinde olmasıdır.

Üçgen alta doğru daraldıkça Londra gecelerinin çılgın semti, seks shopların her türlü alternatif dükkanın, vs.'nin bulunduğu Soho'ya varacaksınız. Buradaki tasarım dükkanlar ve restoranlar oldukça ilgi çekici.

Hemen altında, vitrindeki ördekleri, kendilerine ait manavları ve dükkanlarıyla kendinizi adeta Çin'de gibi hissedeceğiniz China Town mevcut... Üçgenin ucunda ise yine hoş dükkanları ve Holborn'la arasında barındırdığı minik gizli hoş alışveriş sokakları ile Leicester Square mevcut.

Özellikle müzikal sevenler için pek çok müzikalin ve tiyatronun oynandığı büyük salonlar genelde buralardadır.



Gece çıkacaklar ve alışveriş sevdalıları için 6 numaradaki bu semtler özellikle önerilir.

Ulaşım:


Yukarıda da belirttiğim gibi;

Leicester Square: Leicester Square Tube Station (Piccadilly Line - Northern Line)
Oxford Street: Tottenham Court Road Station (Central Line - Northern Line)
                        Oxford Circus Station (Central - Victoria - Bakerloo Line)

Yemek / Gece Hayatı:

Pek çok ünlü barın ve restoranın olduğu bu noktada size enteresan konseptte bir yerden bahsetmek istiyorum. Soho'da bulunan Ronnie Scott's Jazz Club, önceden rezervasyon yaptırmanızın şart olduğu, hafif distopik eserlerdeki 1930'lu yılların caz kulüplerini hatırlatan bir formatta dekore edilmiş enteresan bir yer... İlk olarak 1959'da açılmış, şimdi Frith Street'teki yerinde ise 1965'ten beri hizmet veriyor. Sıklıkla dünyaca ünlü sanatçıların konser verdiği ve haftanın her günü tıklım tıklım dolan caz performanslarına ev sahipliği yapan bu kulüpte ya hemen sahnenin önündeki masalarda ya da sağda solda ve arkada bulunan locamsı, Roma senatomsu oturma gruplarında performansı takip ediyorsunuz.

İlk performans 19:30 gibi başlıyor, ana performans 21:00 gibi başlayıp 23:00 gibi sona eriyor; en sonunda ise gecenin ilerleyen saatlerine dek süren bol jam session'lı hareketli sistemler boy gösteriyor.

Burası biraz tuzlu hazırlıklı gidiniz. (Ana yemekler 15- 20 pounddan başlar, kokteyller 10-12 pound civarına servis edilir)

Aslında bir şubesi de Covent Garden'da olan; ama Oxford Street'te iki şubesiyle boy gösteren Ben's Cookies'e rastlarsanız girmeden dönmeyin.Hatta zorla kendinizi bu dükkana rastlaştırın.



Bir kurabiye diyip geçmeyin; acaip lezzetli kurabiyelerle "ya biraz daha yesek" diye dolanacaksınız ve bana teşekkür edeceksiniz. Benim favorim portakallı ve çikolata damlacıklı olan (2-3 pound civarı bu kurabiyeler) Mmmph. Nefis.

China Town civarında olacağınız için burada orijinaline en yakın Çin, Japon, Kore, Thai restoranlarına uğrayabilirsiniz.

Yine Oxford Street civarında olduğu gibi pek çok yerde de şubesi bulunan Byron, burger hastalarını memnun edecek cinsten lezzetleri size sunuyor olacak. (Burgerler 8-10 pound civarı) Ama burger adada İskoçların işidir, hatırlatmakta fayda vardır.



Soho'da Hakkasan, Opium, French House gibi barlar ve Madame Jojo, St Moritz gibi clublar tercihiniz olabilir.


7) Portobello Road

Şehrin batısında, Notting Hill'de bulunan bu upuzun sokak, hafta boyu kurulan ama özellikle cumartesi devasa bir hale dönüşen sokak pazarıyla dillere destan... Sağlı sollu bohem dükkanlar, sanat galeriler, alternatif butikler ve lokantalar da yine hoş bir gün geçirmenizi sağlayacak cinsten.

Ulaşım:

Notting Hill Gate Station: Circle - District - Central


8) Camden Town

Bütün Londra'da en sevdiğim yer diyebilirim. Punk - gotik havaları, sürreal sanat çalışmaları, sokak satıcıları ve yemekleri, dehliz tarzı alışveriş merkezleri vesairesiyle kült...



Benim gibi alışveriş meraklısı olmayan bir adamı bile en az 5-6 saat dükkan gezdirebilen Stable ve pasajlar, her türlü "seksi" eşyanın satıldığı Cyberdog, nehir kenarındaki bit pazarları, caddenin sağındaki ve solundaki binaların dekoasyonu ve dış noyaları, grafittiler, merkezdeki sokak yiyecekçileri ile tüm günü geçirebileceğiniz acaip bir yer.





Unutmadan Londra'dan alacağınız ıncık cıncık hediyelik eşya için en doğru adres burasıdır. Bir magnet'in 3,50 pound olduğu yerlerden sonra aynı magneti burada 65 pence'e alabildiğinzi görünce gözünüz döner. (Özellikle sırtınızı Cyberdog'a verince hemen karşısınızda solda göreceğiniz dükkan için bana teşekkür edeceksiniz.)

Ulaşım:

Camden Town Station : Northern Line

Yemek:

Burada bir tür İspanyol tatlısı olan, çıtır çıtır hamurun çikolataya daldırıldığı Churros'lardan tadabilir ya da her türlü sokak yemekçisinden karnınızı doyurabilirsiniz.



Benim tercihim bıyıklı teyze ve eşi tarafından yapılan Polonya sosisleri Kielbasa...



Rahmetli Amy Winehouse'un da sıklıkla takıldığı The Hawley Arms isimli pub da Amy'nin resimleri ve sakin havasıyla uğramanız gereken yerlerden.


9) Hyde Park 

Şehrin akciğeri, yazın gidildiğinde güneşleneni, piknik yapanıyla, serin havalarda sporunu yapan, kitap okuyan, yürüyüşünü gerçekleştireniyle tam bir kent parkı...

İçinden geçen nehrin yanında huzur bulabilir ya da hemen her yerden çıkabilen sincapları izleyebilirsiniz.




Ulaşım:

Kuzeyden: Queensway :  Central
                 Lancaster Gate: Central
                 Marble Arch: Central

Güneyden: Knightsbridge: Piccadilly Line
                  Hyde Park Corner : Piccadilly Line



10) Greenwich

Londra'nın güneydoğusunda bulunan bu minik kasaba, Londra'yı karşıdan gören manzarası, yemyeşil tepeleri, viski şişelerinden bildiğimiz Cutty Sark gemisi, nehir kenarı ve en önemlisi ilkokuldan beri bildiğimiz baş meridyenin geçtiği yer ile ünlü ve gezilesi bir nokta...




Bu ufak kasabaya kadar gelmişken Queen Ann Court, müthiş tavanıyla Painted Hall ve Chapel gezilmesi gereken ilk yerler...




Yine tepeye tırmanıp Londra manzarasını da izleyebileceğiniz ve hayali olarak buradan geçtiği kabul edilen baş meridyenin bulunduğu nokta ve içinde bulunan astronomlara ait müze. (Buradaki Camera Obscura'yı mutlaka görün derim)





Ve önünde Amiral Nelson'a ait dünyanın en büyük şişe içi gemisi bulunan Denizcilik Müzesi de burada ziyaret edebileceğiniz yerlerden.




Burada yeşil ve kırlar o kadar güzel ki, özellikle müsaade eden havalarda burada hem oksijen dolu zaman geçeirebilir hem de doğaya kıra kendinizi vurabilirsiniz. (Eğer İskoçya'ya gitmiyorsanız (:: )


                                                           hani tarihi siluet?



Ulaşım:

Buraya metro (tube) olmadığından trenle yani DLR ile gelmemiz gerekiyor. Bank station'dan direkt olarak Greenwich'e gelebilirsiniz. Daha pahalı ama keyifli bir yöntem olarak Tower Bridge tarafından feribotla Greenwich limanda inmeniz de mümkün.

Yemek:


Nehire sıfır konumlanmış biraz da fiyatları tuzlu Trafalgar Tavern ve hemen Cutty Sark'ın önünde nehir kıyısında bulunan burgerci Byron , tavuğun ustası Nando's ve Amerikan İtalyan Franky & Bennie's tercih edebileceğiniz ortalama ve ortalama üstü mekanlar...




11) Shoreditch 

Doğu Londra'nın bu yeni gelişen, hipsterperver bohem mahallesi, Soho'dan sonra gece hayatında da önemli yol aldı.

Gece gezmeleri ve eğlenceleri için buradaki kulüp ve barları da tercih edebilirsiniz. The Book Club, Cargo, East Village gibi clublar, Happines Forgets ve Prague gibi barlar tercih edilebilir.

Ulaşım:

Liverpool Street: Central - Metrpolitan - Circle - Hammersmith & City

Yemek:

Buradaki hoş ufak restoranların dışında gece bar sonrası bastırması için Seyfi Abi'nin Kingsland Road'daki döner dükkanı "Kebab Zero"'ya takılabilirsiniz. Bildiğiniz gibi döner takıntılı bir insanım ve bir şeye benzemese de her yurtdışına çıktığımda mutlaka bir döner götürmeye çalışırım.

Yurtdışında yediğim en iyi döner Seyfi Abi'ye aitti. Adanalının biri gelmiş yemiş de yemiş derseniz zayıf bir ihtimalle olsa da hatırlama şansı var. Ama bence hatırlamaz. Yine de siz bir deneyin :P

12) British Museum

Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun zamanında hakim olduğu ve ülkemiz dahil dünyanın hemen yerinden söktüğü, zaman zaman yürüttüğü tarihi eser vb.lerinin bulunduğu devasa bir müze.



Hakkıyla gezmek için neredeyse tüm günün feda edilmesine gerek olan bu acaip müzede tarihin aklınıza gelen hemen her dönemini ve doğrafyasını inceleyecek materyale ulaşabilirsiniz. Özellikle Mısır ve Antik Yunan için devasa kısımlar var.




Ulaşım: 

Russel Square: (Piccacilly Line)
Holborn (Central - Piccadilly Line)

Yemek:

Önünde bir seyyar arabada sosis vs. satan adam var. Ondan bir şey almayın yarım saatte hazırlayamaz. (kahve bile)

 Efendi gibi müzenin içinden yiyin.



-- Bu arkadaşların yanında Buckingham Sarayı, Brick Lane gibi başka yerler de var. Ben gitmediğim için uzun uzadıya anlatmadım. Sizlerin aklında olsun.


--------------------------

Londra'da dikkat edilecek hususlar:

- Uçaktan iner inmez hangi havalimanı olursa olsun inceden bir sorguya çekileceksiniz. Nerede konaklayacağınız, kaç gün kalacağınız ve neden geldiğiniz hususlarında net cevaplar verdiğiniz sürece sıkıntı yok. Ve evet, parmak izinizi de alacaklar.

- Heathrow için Heathrow Express ya da metro; diğerleri için otobüs daima güzel taşıma yollarıdır. Otobüsler genelde oldukça merkezi bir istasyon olan Baker Street'te bırakırlar.

- Easy Bus'lar önceden rezervasyonu yapılması gereken ve bir bavuldan fazlasını araca yükleyemediğiniz ucuz havalimanı taşıma servisleridir. Hayır bunu kullanmak için Easy Jetle uçuyor olmanız şart değil.

- Londra'da gezerken bizdeki Akbil'in benzeri olan Oyster Cardları kullanmanız avantajlıdır. Hem metro girişinde hem çıkışında bu kartı ilgili sensörlere okutmayı unutmayın. Evet Londra'da ulaşım pahalı bizim paraya göre (:

- Çift katlı otobüsler iş çıkış saatleri haricinde oldukça iyidir, gideceğiniz yere gidiyorsa kullanınız. Gece 12 sonrası metro olmadığından kalacağınız yere "Night Bus" olduğundan emin olunuz ki taksi parası bayılmayın.

- Yürürken o an hangi muhitte olduğunusu gösteren ve nereye kaç dakika yürüme mesafesinde olduğunuzu gösteren faydalı tabelalar var, takip edin.

- Ne kadar iyi İngilizce konuşursanız konuşun; İngilizler sizi düzeltmenin bir yolunu bulurlar. Alınmayın, sinirlenmeyin. (Ken ay hev e kap of kafiy? - Oou yöü meayn kofffii?)

- Genellikle Zone 1 ve Zone 2 olarak adlandırılan bölgeler nezih bölgeledir. Her ne kadar her yer CCTV kamerlarıyla dolu da olsa siz yine de ufaktan kendinizi kollayın. İstanbul'dan sonra her şehir daha güvenli bana kalırsa ama ne olur ne olmaz. Night Bus'larda çok kusan adam, sarhoş adam ya da berduş görürsünüz. İlgilenmeyin.

- Hediyelik alışverişi Camden Town'da tarif ettiğim yerden yapın. Hayır komisyon almıyorum.

- İngiliz kahvaltısını bir kez olsun deneyin. (domuza karşı sisteminiz yoksa)

- Hemen her sokakta Costa, Starbucks, Nero kahve üçlüsü ya da EAT, Pret a Manger sandviççileri olacak. Ucuz yemek / içmek için bunlar ben tercih etmesem de imdada yetişebilir.

- Mind the gap, please.

- Metrodayken metro içi anonslara dikkat edin, gitmekte olduğunuz istasyon kapalı olduğundan bir öncekinde inmek zorunda kalmanız mümkün.

- Sabah 5'te koşan biri görürseniz o kişi spor yapıyordur. Adamlar 24 saat spor yapıyorlar.

- 5 derecede tişörtlü ya da mini etekli ya da çorapsız ya da hepsi birden şıkkını işaretlemiş birini görürseniz şaşırmayın.

- Blackfriars yakınlarındaki 1666 yılından kalma "Ye Old Cheshire Cheese" adlı pubda bir şeyler içmek hoş olur daima.



- Maç falan varsa yandan yandan bir şekilde pubda izlemek ya da stada gitmek güzel olur.

- İyi pubda fish and chips iyi bir şeydir.

10 Mart 2014 Pazartesi

Gaziantep - Ocak 2014 / Kutsal Topraklarda



Benim gibi azılı bir etseverin hayallerini süsleyen şehirlerden biriydi Gaziantep... Bir bahane bulmak, bir şekilde yolu düşürmek gerekti.

2013 yaz sonunda futbol fikstürleri çekilirken Gaziantep deplasmanını gördüğümde dedim "fırsat bu fırsat".

Her sezon topluca kombine aldığımız Galatasaraylı "Fedakar" grubumuza mesajı attım. Hemen 10 - 12 kişilik bir ekip organize ettik.

Pegasus'un ve Anadolu Jet'in aylar önce yaptığı klasik kampanyalarla biletlerimizi aldık. Gaziantepli iri cüsseli dostum Mali'den de gözüme kestirdiğim otelin konumunun gayet iyi olduğuna dair bilgi alınca hazırlıklar başladı.

Biz cumartesi sabah gidip pazartesi sabah erken dönemli bir gezi ayarladık kendimize. Açıkçası GS cumadan da oynasa pazartesiden de oynasa gam yemezdik. Kutsal topraklara doğru yol alıyorduk (:

Ne var ki yolculuk tarihi yaklaşınca ekipten silkelenmeler oldu (ailesel sıkıntılar , iş güç vb.) benim iş yerinden arkadaşım Sevan'la birlikte toplam 4 kişi olarak cumartesi sabahı Antep'e hareket ettik.

1. Gün Cumartesi

Anadolu Jet'in yaklaşık 90 dakikalık uçuşundan sonra Gaziantep'e vardık. Havaş'lar uçakların inişini takip ederek sizi alıp yarım saatte merkeze götürüyor. (10 TL)

Eğer 4 kişiyseniz taksiyle gitmeyi de tercih edebilirsiniz. Bizim varış noktamız olan Atatürk Bulvarı'nın İstasyon Caddesi'ni kestiği meydana gidiş 50 TL. Gaziantep'in taksicilerinden yana hiç yamuk görmediğimizi de belirtmek isterim.Zaten yamuk görmemek genel olarak şehre hakim bir duygu. İnsan gibi insanlarda, misafirperverlerden oluşuyor Gaziantep şehri.

Meydanda indiğinizde hemen yanı başınızda kalan daracık sokaklarıyla Bey Mahallesi'nin içindeki Zeynep Hanım Konağı'nda kalıyoruz. Gezlong'dan yaptırdığımız rezervasyonumuzda bir sorun yok. Bu sokağa arabayla girilemediğini hatırlatmak isterim. Eğer Havaş'la geldiyseniz Öğretmen Evi durağında inince ararsanız sizi alıyorlar. Arabayla gelmişseniz de yakındaki bir otoparka yönlendiriyorlar. Biz bulmakta bir problem yaşamadık, o ayrı.



İnanılmaz sıcak ve alakalı bir karşılamadan sonra 12'de hazır olacak odalarımızı beklemek yerine bavullarımızı resepsiyona emanet edip ilk durağımız Metanet'e doğru yola çıkıyoruz. Gitmeden önce otel çalışanlarından Salih beyran üzerine katmer çakacağımızı duyunca "Abi gün boyu başka şey yiyemezsiniz fena tıkar." diyor. Biz gülümseyip devam ediyoruz ama bir yandan içimize bir kurt da düşmedi değil.

Otelden 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra Gaziantep'te herkesin beyranını methettiği Metanet Lokantası'na varıyoruz.

***

Metanet Lokantası

Burası esnaf lokantası görünümünde, iki katlı ve oldukça geniş bir yer. İstanbul'da pek anlam veremediğimiz "aile salonu" hadisesinin neden varolduğunu burada anlıyoruz.

İlk katta genel olarak Gaziantepli "ağır abiler" çorbasını içiyor. Aile ekibinin yukarıya alınmasının sebebi "kadınlar - çocuklar rahatsız olur" diye değil daha çok bu ağır abiler rahatsız olur diye oluşturulmuş gibi... (:

Abim Tolay ve eşi Tuğçe sayesinde aile kontenjanından biz de üst kata terfi ediyoruz.

Dolu dolu sarımsak kokan ortamda Tuğçe boğulmasın diye cam kenarı bir yer seçiyoruz. Sarımsakla vb. hadiselerle arası süper olmayan Tuğçe'yi koruyarak 3 beyran söylüyoruz kendimize. Bir tabak kütür kütür yeşil biberle birlikte beyranlarımız servis ediliyor.




--


Beyran Nedir?


Koyun gerdanı eti yüksek ateşte kaynatılır. Bir başka tencerede pirinç haşlanır, Servis edilmeden önce içine iç yağı ile et suyu doldurulur, pirinç eklenir ve üzerine karabiber, yaprak biber, sarımsak ilave edilip oldukça yüksek ateşte harlandırılır. Afiyet şeker olsun.
,


---

İlk kaşığı alınca "bu neymiş yahu" demekten kendimizi alamadık. Üçüncü dördüncü kaşıktan sonra geniz yollarımız tamamen açıldı. "Bir tadayım ya ben de" diyen Tuğçe de içine düşünce ona da bir porsiyon söyledik. Katır kutur yeşil biberlerimizi de yanında götürüp afiyetle kalkıyoruz masadan. Bir beyran çorbası 10 TL ve bu para böyle bir lezzet için az bile diyorsunuz.

Unutmadan söyleyeyim, Metanet sabah 5'te açılıyor; saat 11:00'den sonra giderseniz çorba bulma şansınız muhtemelen kalmaz.

***

Metanet sonrası katmer götürmek için Gaziantep Çarşısı'nın içine doğru yürüyoruz. Adresimiz şöhreti Türkiye sınırlarını zorlayan Zekeriya Usta...

Katmerci Zekeriya Usta




İki gözden oluşan ufak bir dükkan. Bir gözde servis veriliyor, diğer gözde katmerler hazırlanıyor. Zekeriya Usta işinin başında etrafa gülücük dağıtıyor.

Yan masadaki dört kişinin gerçekten de dört kişilik bir katmere yumulduğunu görünce biz de "4 kişilik bir katmer" istiyoruz acemice.

Meğer 4 kişilik katmer vb. bir durum yokmuş. Neticede 4 kişi için 2 porsiyon katmer söylüyoruz. Biz yandakilerin yarısı kadar beklerken iki katı geliyor. Meğer yandaki koca katmer tek kişilikmiş.

Biz de nefis katmeri zar zor bitiriyoruz. İçinden fıstık taşan, kaymağı, çıtır çıtır gevrekliğiyle İstanbul'da yediğimiz katmer benzeri yapış yapış tatlılara rahmet okutan cinsten.




Abim "ben normalde katmer sevmezdim diye biliyordum, meğer bizim yediğimiz katmer değilmiş." derken bir yandan götürüyor.

"Çayınız var mı?" sorusuna nazik ama düşündürücü bir cevap alıyoruz. "Biz çay yapmıyoruz, yalnızca katmer yapmasını biliyoruz. Çay isterseniz yandaki çay ocağından getirtebiliriz."

4 çay gelir yandan... Bir tek İtalyanlarda gördüğüm "yemeği, yemek yapmayı ciddiye alma" hadisesi Gaziantep'te yeniden karşımıza çıkmış durumda. Hastasıyım bu tutumun. Hemen her şeyi menüye koyup yapmaya çalışan bir zihniyete yer yok. Çay bile ustasından içilmeli.

Zekeriya Usta'dan sevgiyle ve muhabbetle ayrılıyoruz.

***

Katmerle tıka basa dolu olarak Gaziantep çarşı sokaklarına atıyoruz kendimizi. Bakırcılar çarşısı, Almacı Pazarı ve daha sonra daha geniş değineceğim Tahmis Kahvesi vb. derken ertesi gün bazı dükkanlar kapalı olur diye dalıyoruz salçasına, nar ekşisine...



                  bu üstteki resim, dükkan kapalı demek. kimse içeri girip bir şey kurcalamıyor.

Ardından taksiye atlayıp Gaziantep Efsanesi Halil Usta'ya doğru yola çıkıyoruz.

***

Halil Usta 

Merkezden taksiyle gidilmesi daha doğru olan Karşıyaka'daki Halil Usta, ilk başladığı "kenar mahallesi"nden çıkmayarak takdire şayan bir duruş sergiliyor. Taksi aşağı yukarı 13 TL civarı tutuyor.

Aslında buraya gelmeden önce ya da geldikten sonra hemen yürüyüş mesafesindeki Zeugma Mozaik Müzesi'ne de uğrayabilirsiniz. Ancak biz müzeyi ertesi güne bırakmıştık.

Dışardan ufak bir yermiş gibi gözüken dükkan içeri girince uzadıkça uzuyor. Eskiden saat 2'de kepenkleri kapatan Halil Usta, ısrarlar sebebiyle 3-4'e kadar uzatmış açık kalma saatini. (evet akşamüzeri 3'ten 4'ten bahsediyorum)

İçerisi oldukça kalabalık ancak hemen masa buluyoruz. Biz daha masaya oturmaya yeltenirken nefis salataları ve kebaplar masaya gelmeye başlıyor bile. Anteplilerin masayı boş bırakmama konusunda ciddi bir gayreti var. Boş masada müşteri bekletmenin ayıp olduğunu düşünüyorlar. (böyle insanın canını yiyeyim)

Küşlemeci Halil Usta, önce sade kuşbaşı, ardından da 3'er şiş çekilmiş halde simir kebabı, kıyma kebabı ve sebzeli kebabı getiriyor. Hemen ardından soslu ve sossuz küşleme geliyor. "Yetmedi başkan daha getir" dediğiniz zaman tercihinize göre küşleme ya da kebap servisi devam ediyor. Bakır tasta servis edilen ayran da cabası...






Bir çırpıda anlattığıma bakmayın, hayatımda açık ara yediğim en güzel kebapları, İstanbulla alakası olmayan küşlemeyi, kuş başını burada yedim.

Nefis. Nefis. Nefis.

Kuyruk yağı, pişirilme süresi, sosundaki nane, sumak, her şey yerli yerinde, en güzel şekilde pişirilmiş ve ağızda dağılıyor. İnsan hiç doymamak istiyor açıkçası.

Salatası ise ayrı bir bağımlılık sebebi. Sevan salatanın içine düşmüş şekilde direkt kaşıklayarak giriyor "Kaşık Salata"nın hakkını vererek. Nar ekşisi, sumak, nane, her şey nefis.



Hesap geldiğinde ikinci şoku yaşıyoruz. Bu lezzet seviyesinde verilecek hesabın çok daha yukarıda seyretmesi gerekirken 4 kişi salataları, ayranları, kolaları, ortada 8-10 kap kebabı, şişiyle birlikte toplam 155 Tl ödüyoruz.

Masada şaşkınlıkla karışık bir sessizlik oluyor. İstanbul'da kendimizi aptal yerine koydurduğumuzu tescil eden bir hesap.

Dükkandan çıkarken Halil Usta'nın arkasındaki fiyat tablosuna gözüm takılıyor. Kebap da 15 TL, küşleme de 15 TL gözüküyor. (emsali bile olmayacak yerlerde 25-30 TL aralığında) Vedat Milor'a yaptığı programda "ikisi de aynı yerden geliyor niye biri diğerinden daha pahalı olsun ki" şeklinde açıklamış vaziyette olduğunu sonradan göreceğim.

Çıkarken kendisine övgüler yağdırırken fotoğraf çektirme isteğimizi kırmıyor. Kulağıma eğilip karşıdaki gazete küpürünü gösteriyor.

"Eti iyi bilirim, etle oynamasını severim."
"Sen oynamamışsın ki usta başka bir noktaya getirmişsin."



Karşılıklı gülüp bu lezzet mabedinden ayrılıyoruz. Siz bir yolunu bulun ayrılmayın (:

Unutmayın burası öğleden sonra kapandığı gibi pazar günleri de kapalı. Metro'da yeni bir şubesi açılmış o pazarları da açık ama Halil Usta orada olmadıktan sonra ne hep biraz eksik kalır.

Sen çok yaşa Halil Usta!


***

Taksiyle merkeze dönüp kebap üstüne ağız tadıyla baklava atmak için Gaziantep'in Koçak'la birlikte en çok sevilen baklavacılarından Zeki İnal'a doğru yola çıkıyoruz.

***

Zeki İnal 

Vedat Milor'un "burada sakın şöbiyet yemeyin çünkü burada bir kez şöbiyet yerseniz bir daha başka yerde yiyemeyeceksiniz" dediği Zeki İnal, otelimize çok yakın bir konumda modern dükkanıyla dikkat çekiyor.

İçeri girer girmez tereyağı kokusu vuruyor burnunuza.

Kare baklava ve şöbiyet yiyoruz. Ağzıma baklavayı ters çevirip attığımda gelen gökgürültüsü gibi çıtırtı, tereyağ ve tazelik "biz baklava da yememişiz" cümlesini ağzımızdan döküveriyor ister istemez. Şöbiyet deseniz kaymağı damaktan kayıyor. En ufak bir ağırlık sözkonusu değil... Yapış yapış bir durum da yok. Zaten günlerce dayansın diye glikoz da kullanılmıyor. Her şey doğal ve taze...

Zeki İnal'ın oğlu Levent İnal'la sohbet edip otele uğrayıp eşyaları yerleştiriyor; "katmerle beyranı arka arkaya nasıl götürdüğümüzü" şaşkınlıkla dinleyen Salih'in "abi ne olur bir çay ikram edelim ısrarını kibarca reddedip kafayı vurup yatıyoruz 1 saatliğine. Otele yakın ve son derece şık Bayazhan'ı gezdikten sonra, (içinde pub da var)  akşam merkezde açık az sayıdaki kebapçıdan Gaziantep'in en ünlüsü ama aynı zamanda en turistik dükkanı İmam Çağdaş'ta alıyoruz soluğu.


***

İmam Çağdaş

Çok şık bir ahşap dükkanı var İmam Çağdaş'ın... İç dekorasyonu yine aynı derece. Fiyatlar Gaziantep ortalamasının üzerinde.

Ben soğan kebabı alıyorum, Sevan şişten Ali Nazik... Sevan önden, Tuğçe ise tek tabanca olarak lahmacun da götürüyorlar. Abim ne götürdü tam hatırlamıyorum şimdi ne yalan söyleyeyim, ben dalmışım direkt soğan kebabına...




Kesinlikle çok lezzetliler ama Halil Usta resitalinden sonra zor... Yalnız ardından söylediğimiz ve sıcak gelen, her biri kuş gözü kadar fıstıkla doldurulmuş baklavalara diyecek yok... Bana göre gene de Zeki İnal önde; ama son derece lezzetli.

Abimler patronlarının ve kendi siparişleri olan baklavaları bir önceki günden söylüyorlar. Ertesi gün maç olduğundan baklava bulmak son derece zor olacak. Ayırtmak önemli.

***

Akşama bir kez daha Tahmin Kahvesi'nde alıyoruz soluğu...



1635 yılında kurulmuş olan Tahmis Kahvesi, gündüz saatlerinde içinde fasıl ekibi, akşam saatlerinde 12'ye kadar açık servisiyle tam bir "geleneksel" kahve.

Özellikle hazıma ekstra iyi gelen menengiç kahvesi, zahter çayı, dibek kahvesi, her türlü nargile çeşiti ve çayıyla saatlerin geçtiği bir istasyon...

Gün boyu uğrayıp girip çıktıktan sonra akşam bir yandan Sevan'ın şov yaptığı okey oyununu oynayıp sıcak içecekler eşliğinde kapanış saatini buluyoruz.

Otele doğru yürürken ise bizi bir sürpriz bekliyor: Nazım Usta.


***

Nazım Usta

Nazım Usta, Güllüoğlu Oteli'nin önünde saat 10, 11 civarı çıkıp sabah 5'e kadar duran bir seyyar kebapçı.

Uzun tezgahının üzerinde şiş, terbiyeli şiş, dalak, ciğer, kıyma kebabı, kaburga şiş, uykuluk şiş, tavuk kanat, tavuk şiş çeşitleri löp löp yatıyor.

Siz hangisinden istiyorsanız seçip Nazım Usta'nın yanına gidip ocağın üzerine atıyor. Piştikten sonra tırnak pideye çekip salatası, üzerine limonu sıkıp götürüyorsunuz. Şişi 5 lira.

Biz bu ilk akşam tıka basa dolu olmamıza rağmen Sevan'la dayanamayıp bir uykuluk şişi bölüşüyoruz.

Tek kelimeyle nefis. Geç saatte Gaziantep'teyseniz kesinlikle uğramanızı öneririm.

***

Otele dönüp sabah erkenden beyran içme hülyalarına dalıp kafayı vurup uyuyoruz.


2. Gün İçin Tıklayınız