20 Aralık 2014 Cumartesi

Gaziantep - Ocak 2014 / Kutsal Topraklarda 3. Gün

Bavulları toplayıp sabah 5'te Metanet'e doğru yola çıkıyoruz. Taksiyle de anlaşmış vaziyetteyiz. Bizi Metanet'in oradan alacak sabah.

Sevan dubleyi bizler tekleri gömdükten sonra taksiye atlıyoruz ama acaip bir sis de var. Havalimanında hacı kafileleri ve İstanbul uçakları için gelen yolcularla ciddi bir kalabalık var. Önce THY ardından Atlas uçuşlarını sisten iptal ediyorlar. Bileti aldığımız Pegasus da bir süre sonra iptali verince Gaziantep'te kalakalıyoruz.

Bu tabii bizimki gibi mide düşkünleri için hiç üzücü bir haber değil. Otelde check out yapmış vaziyetteyiz ama aslında 12:00'ye kadar kalma hakkımız var otelimiz Zeynep Hanım Konağı'nda... Halil telefonu açıyor ve cevabıyla yine niye dünyanın en güzel şehirlerinden birinde olduğumuzu hatırlıyoruz.

"Abi 12 ne demek; isterseniz akşama kadar misafirimiz olun."

Bu adamlara ne yapsak az.


Otele dönüp uykuyu aldıktan sonra 12 gibi odayı boşaltıyoruz. Otel sorumlularından Ali Abi akşama kadar kalın acele etmeyin dese de uçak saatimizi akşama değiştirip müsaade istiyoruz.

İşe telefon açıp mahsur kaldığımızı Antep'ten devam ettireceğimizi söylüyoruz. Öğlen saatlerinde merkeze dönüş yapıp karnımızı doyurmak adına övgüyle bahsedilen Çulcuoğlu'na atıyoruz kendimizi.

Çulcuoğlu


Burası da "getir abi" denilen yerlerden. Halil Usta gibi değil; bolca meze de beraberinde geliyor burada. Etçiler için kötü bir durum sağa sola saldırmaktan sonra ete dalamıyorsunuz. Ama lezzet ve karın doyurma açısından 10 numara.

Ortaya 3 kişilik getirdiği karışık tabakta inanılmaz bir patlıcan kebabı da arz-ı endam ediyor. Tüm etlerin tadı yine damağımızda kalıyor. Finalde üstüne neredeyse yarım kilo fıstık attığı nefis kadayıfı da gömüp kişi başı 20 lira ödediğimiz hesaba uzun uzun şaşkınlıkla bakıyoruz.




Abim Tahmis'te işe gömülmeden önce "Zekeriya Usta'ya ne olur bir uğrayalım" diyince saatin geç olmasını göze alarak gidiyoruz Zekeriya Başkan'a...

Oğlu içerde hamur yoğuruyor.

"Usta var mı katmer?"

"Yok; yarına anca. Siz yiyemediniz mi yoksa?

"Yok yedik de yine yiyelim istedik dayanamadık."

"Neyse en azından yemişsiniz; insanlar gelip de yiyemedi mi çok üzülüyorum. Bir dahaki sefere artık. Bazı şeyleri tadında bırakmak lazım" diye şakalaşıyor bizimle.

Tahmis'te sis mevzuunu konuşuktan sonra akşama dek bilgisayar başında kalıyoruz. Abim bağımlısı olduğu menengiç kahvesinden satın alıyor eve götürmek üzere.

Çıkışta aklımızda Ciğerci Mustafa ve Gaziantepli arkadaşımız Mali'nin fıstık helvası ısmarladığı Bedir'e uğramak var.

Ciğerci Mustafa

Çarşının içinde varmış esas yeri ama biz yanılıp stadın oradakine gidiyoruz. Burası çarşıdakinden çok daha büyük. Genellikle maç öncesi ve sonrası dolup taşmasıyla ünlü.



Üstüne hafif kimyon atılmış, tek kelimeyle muhteşem ciğerleri mideye indiriyoruz. Diyarbakır'daki gibi minik minik değil dişe dokunur büyüklükte kesilen ciğerler nefis salatasıyla birlikte geliyor. Közlenmiş malzemeler de cabası...

Bedir

Ciğerci Mustafa'yı büyük zevkle geride bırakıp rotayı Bedir'e çeviriyoruz. Öğretmen Evi'nin tam karşısındaki sırada Bayazhan'a doğru yeri.

Burası fıstıklı dondurması ve helvası çok meşhur ufak bir dükkan...

Mali için helvayı sardırıyoruz ama gelmişken fıstıklı dondurmayı da gömüyoruz tabii.. Tek kelimeyle enfes ve doğal fıstık tadını en güzel haliyle yaşatan bir yer. Yaz kış demeden Gaziantep'e gelmişseniz ve yolunuz sonraki yolculuklarımızda tanıştığımız Doğan ile kesişmemişse; mutlaka mideye indirin buradaki dondurmaları.

Tahmis'e bir kez daha uğrayıp vakit öldürürken vakit yine gelip çatıyor. Otelden eşyalarımızı alıp İstanbul'a geri dönüş yapıyoruz.

Bu tarihten sonra Gaziantep'e bir kez daha gittim. Ömrümüz izin verirse her sene iki kere uğramak lazım Antep'e. Zaten vücut beyran istiyor, küşleme istiyor, katmer istiyor, şöbiyet yok mu diyor. Bu sese kulak vermemek imkansız!